Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Killer Driver Pro Evolution

Resim
Harika görsel efektlere sahip, çok eğlenceli bir oyun. Oyunda şehirde yer alan dükkanları soyup, sahiplerini öldürerek polisten kaçmaya çalışıyorsunuz. İzinizi kaybettirip başka dükkanları soymalısınız. Çünkü benzin almalı ve arabanızı tamir ettirmeli ve bakım yaptırmalısınız. Sizinle birlikte polislerde gelişiyor. Bunun için arabanızı da değiştirmelisiniz. Araba da çalabiliyorsunuz. Modifiye ederek çaldığınız arabaları hızlandırabiliyorsunuz. Çok yakında Türkiye'de de tamamı Türkçe olarak satışa çıkacak olan oyun, araba yarışı oyunlarını sevenlere farklı bir heyecan verecek.

Artık ben de Şarkgülü Kırtasiye dostuyum

Resim
Yazmayı çok sevdiğimden mi bilmiyorum ama ben kalemimi çok seviyorum. Onu elime aldığımda bana bir özgüven geliyor ve kalemi bir güç olarak görüyorum. Her zaman beyaz renkli kalemleri tercih ederim. Beyaz beni rahatlatıyor. Bugüne kadar kalem ve silgiye verdiğim paralarla GAP projesi tamamlanabilir veya İstanbul Boğazına 3. köprü yapılabilirdi. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama kalemimi ve silgimi 1-2 ay içerisinde kaybediyorum. Sürekli uç kırıyor Yine 2 hafta önce tasarımı hoşuma gittiği için Magnum markalı bir kalem aldım. İçinde uç olmadığı için kalemin sağlam olup olmadığını deneme fırsatım olmadı. Eve gelip yazmaya başladığımda sürekli uç kırdığını ve takılma yaptığını gördüm. Geri götürecektim ama üzerindeki barkodu çıkardığım için biraz çekindim. 1 hafta kullandım fakat gerçekten hayatımın en zor güleriydi. Yeniden bir kalem alabilirdim fakat... Artık aldığım yere de iade edemezdim. Neredeyse 2 hafta olmuştu. Yeniden bir kalem alabilirdim fakat bunu yapmadım. Çünkü ortada bir sorun

Hakkımda yazısı hakkında

Kendim yazdım ama her okuduğumda nedense çok hoşuma gidiyor. Acaba insanlara göstermek istediğim Selman mı bu, olmak istediğim Selman mı, yoksa gerçekteki Selman mı? Sen kimsin Selman? yazısı güncellendi.

Ne kadar yalnızım?

Resim
Hep cevabını aradığım bir soruydu bu. Yalnızlığın büyüklüğü kalabalıkla ölçülür. Etrafınızda ne kadar büyük bir kalabalık varsa, siz o kadar çok yalnızsınız. İletişim yolları arttıkça daha az iletişim kuruyoruz Yıllar öncesinde sadece mektuplaşma vardı. Şimdi ise en uzak arkadaşıma ulaşabileceğim yollar: Cep telefonu, e-posta adresi, Sosyal ağ hesabı. Ve bunlar sürekli elimin altında olan, anında ulaşabileceğim yollar. Fakat ben çoğunu özel günlerde dahil arayıp sormuyorum. İnsan neden yalnız kalıyor? Bu soruyu sorduğum bir çok kişi “Kimse beni anlamıyor.” demişti. Fakat ben cevabın bu olmadığını düşünüyorum. Etrafımızdaki insanların bizi anlamasını beklemekten önce, bizim kendimizi anlamamız gerekli. Biz daha kendimizi anlayamadık. Bu yüzden bu durum insanı yalnızlığa itiyor.

İnsanlar sizi desteklediler değil mi?

Yapmak istenen şey üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi hepsi anlaşıldı. Bir gün öncesinden “Demoktarik bir ülkede yaşıyoruz, grev bizim yasal hakkımız.” diyerek üzüm yemek istediklerini söyleyen memurların büyükbaşları, grev günü “Yasal hakkını kullanıp grev yapmak istemeyen” arkadaşları ile kavga edince asıl amaçlarının bağcıyı dövüp olay çıkarmak olduğu anlaşıldı. O gün ben evden dışarıya hiç çıkmadım. Bu yüzden karşılaştığım bir problem de olmadı. Şimdi grev yapanlara sormak istiyorum: Madem grev yapıyorsunuz o halde neden işe geldiniz? Adam grev yapıyor. Madem grevdesin ya çık sokağa bağır, yada git evinde otur. İşe niye geliyorsun be adam. Madem işe geldin niye çalışmak isteyen arkadaşlarını engelliyorsun. Kendine tanıdığın hakkı neden birlikte çalıştığın arkadaşına tanımıyorsun. Alkış aldınız mı? Arkadaşlarının ellerini tutanlar, araçlardan indirenler, bağıranlar, peşinden koşanlar. Bunlar sanki memur değil, okul bahçesinde yerden yüksek oynayan ilkokul çocukları. Bayram öncesi

34 DR 6872 – Demek Sağlık Müdürlüğü demek yetiyor

Öğrenmenin yaşı yok diye bunun için demişler sanırım. Anayasa karşısında insanlar eşit olsada günlük yaşamda insanlar eşit değil. İşte buna bir örnek hastane bahçesinde yaşandı. Yukarıda plakası yazılı olan araç, ambulans ve hasta nakil araçlarına ayrılan özel bölüme parketti. Tabiki burası hastanenin kapısına en yakın nokta. Eşekler gibi Beyefendi arabasını 50 metre ilerideki otoparka bırakamazdı. Çünkü onun üzerinde yılbaşında marketlerde satılan hindilerin üzerine yapıştırılan etiketlerden vardı. Arabayı özel alana parkedince güvenlik görevlilerinden biri hızlıca oraya geldi. Beyefendimiz sanki eşekmiş gibi hep aynı şeyi sayıklıyordu: Sağlık Müdürlüğü Hastane değil, sanki otel Güvenlik görevlisi oraya araba park edemeyeceğini ve o bölgenin ambulanslara ait olduğunu söyleyemedi. Çünkü lafa başlayamadan Beyefendimiz sürekli Sağlık Müdürlüğü diye sayıklıyordu. Araçtan anne ve babasını indiren Beyefendimiz, sanki tatil yaptığı otelin bahçesine araba parketmiş gibi sallana sallana içeriy

Bu Kütahya Astur meselesi iyice uzuyor

Yıllar önce Kütahya Astur firması ile yaptığım bir yolculukta başımdan geçenleri anlatmıştım. O günden sonra yazmış olduğum bu yazıya bir çok yorum geldi. Kimileri yolculuk esnasında yaşadığım sıkıntılara hak verdi kimileri itiraz etti. Son günlerde de yine hareketlenme başladı. Artık benim yazdıklarıma değil, yorum yazanlara cevaplar verilmeye başlandı. İste o yazı ve yorumları: Kütahya Astur otobüsünde rezillik dağıtıyorlar Yazıyla ilgili diğer yazılar: Kütahya Astur rezilliğine yeni yorum geldi Kütahya Astur çılgın muavin dedi ki

Alın bunu!

İstanbul’a yağmur yağıp arap kızının camdan baktığı günlerdi. Dayanıklı ev aletleri alışveriş merkezinde Türkiye maçını izledikten sonra eve dönmek için yola çıktık. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Adımlarımla birlikte hızlanan yağmur, saçımın telinden ayağımın en favori parmağına kadar ulaşmış, tüm vucudumu işgal etmişti. Yolu kapatmışlar Artık hem iç dünyamda hem de dış dünyamda sırılsıklam olmuştum. Arabaya binip eve doğru yol almaya başladım. Uzun sürdü biraz fakat artık çok az kalmıştı. 1-2 sokak sonra eve ulaşacağım derken onlarca polisin yolu kapattığını ve arabaları durdurduğunu gördüm. Kafa pencereden içeriye Normal olarak beni de durdurdualar. Kafasını arabanın camından içeri sokup “Kimliğiniz lütfen?” diyen görevliye aynı şekilde kafamı dışarı çıkarıp ehliyetimi uzattım. “Hayır kimliğinizi istiyorum.” dedi. Kimliğimin üzerimde olmadığını söylediğimde, tek bir cümle ile beni birazdan çekilecek olan komedi filminin başrol oyuncusu yaptı: “Alın bunu!” Film başlıyor Arabamı hem

Sen kimsin Selman?

Yağmurlu bir Haziran gecesi Londra’da doğdu. Doğar doğmaz kalem, kağıt ve hesap makinesi istediği rivayet edilir. 2 yaşında toplamayı ve çıkarmayı, 3 yaşında çarpım tablosunu (9′lara kadar karışık), 5 yaşında Periyodik cetveli, 10 yaşında ise Oto Tamir ve Bakım cetvelini öğrenmiştir. Londra Chelsea kolejinde en ön sırada oturan ve çok başarılı bir öğrenci olan Selman, okulunu ilk 11’de bitirmiş ve karne hediyesi olarak ailesinden Mac Book Air almıştır. Öğretmenlerinin, arkadaşlarının ve mahalle baskısının etkisiyle müdür beyin odasına önünü iliklemeden girmiş ve tastiknamesini alarak Türkiye’ye gelmiştir. Yanlış zaman, yanlış insan, kış güneşi ve yanlış tercih sebebiyle hayatında kaydırma yaptığı üniversiteye, kuyruğa kaynak yaparak girmek durumunda kalmıştır. Boş zamanlarında okula uğrayan Selman, eğitim hayatının son bulup otobüslere tam bilet atmamak için elinden geleni yapmaktadır. Teknolojiye olan ilgisi onu insanlardan uzaklaştırmış, en iyi arkadaş dokunmatik ekranı olandır diyer

Mum gibi

Resim
İnsanların benim yüzümden mutlu olduklarını gördükçe şaşırıyorum. Benimle benzer sıkıntıları yaşayan arkadaşıma, onu düştüğü yerden kaldırıp uçuracak kadar yardımcı olabilirken, sıra bana geldiğinde hiçbir çıkar yol bulamıyorum. Hayat mı zor, yoksa hayatı zorlaştıran ben miyim? İnsanların ihtiyacı olan şeyleri onlara sağlayıp hayran sayfama üye eklerken, kendime hayran olamadım. Hediyeler arasında... Mum gibi hissediyorum kendimi. Herkese ışığım var ama kendime yok. Bir doğum günü partisinde söndürülmeden önce dilek tutan, hediyeler arasında seneminde olduğunu sanan ve bu yüzden yanmaya razı olan zayıf bir mum gibi. Tekrar yakıyorlar Belki de insanları anladığım için yanıyorum. Ben yandıkça gülümsemeler çoğalıyor, alkış sesleri artıyor. Gözlere ışıltılar saçıyorum. Beni söndürmek için nefeslerini sonuna kadar çekip üflüyorlar. Sönüyorum. Ama tekrar yakıyorlar. Sonra tekrar sönüyorum. İnsanların güldüklerini görebilmek için yanıp tükenmeye razıyım. Ben de güleceğim Bakalım, eğer boyum k

Bizim yeğen, “Sürme çekerken gözünü incitti.”

Allah kimseyi hastanelere hasta olara düşürmesin. Geçen gün anneannemi götürmüştüm. Oradaki insanların hallerini görünce unuttuğum bazı şeyleri yeniden hatırladım. Ben en çok düşünebildiğim için şükrediyorum. Annesinin sürdüğü tekerlekli sandalyede bile zor oturan zihinsel engelli bir çocuk gördüm. Çocukla birlikte halime ne kadar az şükrettiğimi de gördüm. Anneannem doktorun odasına girince ben de koridorda biraz yürümeye başladım. Boş olan sandalyelerden birine oturdum. Yanında refakatçisi de olsa içeriye sadece bir kişinin girebildiği bir polikliniğin önüne oturuyordum. Ayrıca içeri giren kişinin arkasından da kapıyı kilitliyorlardı. Sen de mi? Yanımda bekleyen teyzelerden biri “Sen de mi gireceksin?” diye bir soru sorunca, ilkokula yeni başlayan bir çocuk gibi ağlamaklı olarak “Hayır” cevabını verdim. Artık benim için cevabı önemli olan tek bir soru vardı, o da: “Ben nerede oturuyorum?” Kafamı çevirip kapının yanına baktığımda Göz Acil yazıyordu. Avea aboneleri gibi Oh be çektikt

Sevmenin kotası

Resim
Sevmek temel bir ihtiyaçtır. Her insanın sevme ihtiyacı miktarı farklıdır. Bazıları göz açıp kapatıncaya kadar sevgisini tüketebilir, bazıları bir kaç gün sever sonra sıkılır. Bazıları bir kaç ay sever, bazıları ise sınır tanımaz ve ömür boyu sevmeye devam eder. Neden ben? Eğer sevmenin bir kotası varsa sınırsız sevenler için büyük bir problem var demektir. Çünkü kotanın ne kadar olduğu önceden belli değildir ve siz kota sınırının farkına ancak kotayı geçtikten sonra varabilirsiniz. Sınırsızca sevip bir gün kotayı geçtiğinin farkına varanlar, kendilerini yenilmiş, herşeyini kaybetmiş, yalnız ve umutsuz hissederler. Çevrelerindeki insanlara bakıp, onların mutlu olduklarını gördükçe “Neden ben?” sorusuna cevap ararlar. Zor bir soru Böyle bir durumda bu soruya cevap verebilmek zordur. Hayatında ilk defa kota aşımı ile karşılaşanlar büyük sıkıntılar çekerler. Daha önce başına böyle bir şey gelenler için de durum çok farklı değildir aslında. Yeniden sevmeye başladıklarında kotayı geçmemek i

Polisin büyük başarısına bakın

Önce Garipoğlunun ailesi tarafından teslim edildiği söylentileri çıktı. Daha sonra avukatlar tarafından getirildiği söylendi. Sonrada Vali ve Emniyet müdürü kameraların karşısına geçerek saatlerce konuştular. Sürekli birbirlerine teşekkür ettiler. Aylardır kırmızı bültenle aranan adam elini kolunu sallayarak kendisi teslim oldu. Garipoğlu için “Yakalandı.” ifadesi kullanılamaz. Bu yüzden emniyet müdürünün açıklaması yanlıştır: “Polisin yakalama, ele geçirme ve adliyeye çıkarma işi tamamlanmıştır.” Kızın babası sessiz kalma karşılığında 3 milyon dolar istedi. Hayyam Garipoğlu televizyona çıkıp ağladı. Vali ve emniyet müdürü de biz yakaladık diye açıklam yaptı. Bu olay her aşamasında şova dönüştürülmüş. Yaptığı açıklamada “Babama çok üzülüyordum, bu yüzden teslim oldum.” demiş. Baban 7 aydır içerde yatıyor. Bu işin arkasında bir anlaşma var. Bu kadar güçlü bir aile çocuklarını garanti almadan teslim etmez. Amaç gündemi değiştirmekse bu olay 7 aydır başından sonuna kadar oynanan oyunlarla

Bu Benim Meselem

Resim
Bu Benim Meselem Bu videoyu bir kere izleyerek bende meseleye bulaşmış oldum. Eminim izlemişsinizdir, İbrahim Tatlıses’in Nasıl İsyan Etmem filmindeki flüt meselesini. Zaten filmin adı da bu sahne için çok uygun. İnsan izleyip delirdikçe, arkadaşlarınızın sakin ol kardeşim, kendine gel demelerine karşılık, “ nasıl isyan etmem şuna bak ya, flüt alamıyormuş. ” diyorsunuz. Benim bu mesele ile ilgim ne? Benim meselem aslında sadece iki yerde. Biri okul girişinde, çocukların yolda flütlerini çalarak yürümeleri (ki bu benim de huyumdur. Bir önceki yazımda bahsetmiştim) diğeri ise İbrahim Tatlıses’in flüt alamadığı için meyhanede içki içmesi sırasında sinirlendiğinde “Yapma oğlum Hasan, senin gibi adama yakışmıyor.” sözüne karşılık, arkadan ayaklar altında ezilmişlik hissi veren şarkı ile birlikte coşan “Ben adam mıyım?” haykırışlarıdır. Ben adam mıyım? Her sabah kalktığımda güne bu videoyu izleyerek başlıyorum. Haliyle hayatımı da bu videoya göre kurmaya başladım. Arabistan’a gitmek i

Bu haber iPhone 3GS kazandırır mı?

Haber: Turkcell iPhone 3GS paketleri avantajlı mı? Şimdi saatlerce uğraştım, hiç uyumadım, çok yoruldum gibi cümlelerle söze başlasam inandırıcı olmayacak. Çünkü normal çalışma sistemim bu şekilde. Son 24 saatte sistem e 45 yeni telefon daha kazandırdım. Bu haberi hazırlarken çok yoruldum desem ne olacak. İç dünyamda neler var? Her insanın iç dünyasında sakladığı, söylemekten çekindiği hayalleri olmuştur. İnsan zaten hayallerle yaşar, ben buna inanırım. Bir işi başarmanın yolu, önce hayalini kurmaktır. Benim de kendi içimde beslediğim, büyütüp okul çağına getirdiğim, üniversite mezunu hayallerim var. Ve bu hayaller şu an içimde çok yüksek mevkilere gelmiş, içime sığmayacak boyutlara ulaşmış durumda. Sanırım 28 Ağustos günü içimden taşan hayal hakkında bir ipucu vermektedir. (Son cümle sistem yöneticisine) Neden iPhone 3GS benim olmalı? N97’yi kaybettiğimden beri şiddetli bir depresyon geçirmekteyim. Her otobüse bindiğimde, sadece bakıp kıskansınlar, ya o ne öyle desinler diye çıkardı

KFC’de yalan, L boyutunda mutluluk

KFC’de uzun zamandır devam eden bir kampanya var: Xtreme menü alanlara çekiliş kartı veriyorlar ve şifre gönderen her 5. kişiye T-shirt hediye ediyorlar. Kazanmak için 5. kez şifre göndermem kampanya hakkında farklı şeyler düşünmeme sebep olmuştu. Mesajı eve geldiğimde göndermiştim. Kazandınız mesajını görünce şaşırdım. Beşiktaş’taki KFC’ye gittim. Gitmişken bir tane daha diyerek yeni bir menü aldım. Fakat daha kazandığımı gösteren şifreyi hiç kimseye göstermemiştim. Eleman menüdeki nesneleri olması gereken yerlere koyduktan sonra: - Başka bir istediğiniz var mı? diye sordu. + Kart. - Kart? + T-shirt kartı? - Hee, vereyim ama benim hiç şansım yok, elim uğursuzdur. Boşuna gönderme, çıkmaz bundan bir şey. dedi. Bu durumda yapabileceğim iki şey vardı. Birincisi: Kazandığım kartı gösterip “Ben zaten kazandım, çıkmasa bile gerek yok.” demek. İkincisi: “Olsun ya öyle söyleme, belki çıkar, kendine güven.” demek. Her ne kadar ilkini yapmak ve elemanı orda ezmek içimden geçse de, onun bu umuts

Anti Selman grubuna katılanların telefonları bozulsun

Resim
Tamam, her gün telefonuna en az bir kere mesaj gelebilir ve bazen bu mesajlar gece 3’te veya sabahın köründe atılmış olabilir. Cep telefonlarını sevmezsin veya abonesi olmadığın halde diğer operatörün kampanyalarını sürekli telefonunda görebilirsin. Bir şey demiyorum. Ama bunu yapma. Böyle gruplar açıp toplumu yönlendirme! Anti Selman Grubu (Kaldırıldı) Üyeliğimi nasıl iptal ederim? Yapabileceğin bir şey yok. Bende telefonun varsa SMS Abonesi olmuşsundur. IPTAL yazıp bana gönderirsen iptal ediyoruz. Fakat abonelikler 1000 yıllık alındığından, üyelik tarihinden itibaren 1000 yıl sonra üyeliğin iptal edilir ve bu tarihe kadar içerik almaya devam edersin. Bu kadar basit.

Bana kimse Gökhan Tepe’ye benzediğimi söylemedi

Resim
Bazen arkadaşlarımı fısır fısır konuşurken görüyordum. Ben geldiğimde hemen toparlanıyorlardı. Benden gizledikleri bir şey olduğunu biliyordum. Ne zaman sorsam yok bir şey diyerek geçiştiriyorlardı. Ama bu konudan bahsettiklerini nerden bilebilirdim ki? Bana kimse bu güne kadar Gökhan Tepe’ye benzediğimi söylememişti. Gerçi bu durum “Niye benden gizlediniz?” diyebileceğim bir durum değil. Çünkü bana Tarkan’a da benzediğimi kimse söylemedi. Beni Gökhan zanneti Yuvama dönmek için Anadolu Seyahat'ten bilet almaya gitmiştim. İçeriye girdiğimde görevli kişi çok şaşkın bir şekilde yüzüme bakmaya başladı. O şaşkınlıkla, ağzından bu saçma soru çıkıverdi: - Bilet mi almaya geldiniz? - Eğer başka bir şey satıyorsanız onlara da bakabilirim. Adamın aklından geçeni okuyabilseydim ona şöyle demek isterdim: - Hadi ya ne bileti, satılık otobüs varsa onu almaya geldim. Ama bilmiyorum, Gökhan Tepe otobüse yatırım yapar mıydı? Ben 1 Trilyona otobüs alıp 35 TL’ye bilet satarak iş yapmak istemem. “Başk

Assos hatırası

Resim

Dünya’nın en temiz sahilleri nasıl elde edilir?

Resim
Suç kimde diye düşünürsek aklımıza bir çok kişi gelecektir. Burası Balıkesir-Altınoluk sahili. Buna benzer birçok manzara ile karşılaştım. Türkiye’nin dört bir yanından gelen bazı insanlar saygısızca buraları kullanıyor ve hiç hoş olmayan bir şekilde bırakıyorlar. İnsanlar eğitimsizlik ve görgüsüzlük yüzünden buraları kirletiyorlar. Ama benim kızdığım bir nokta da sahil belediyelerinin bu duruma karşı bir çözüm üretmemesi. Sahil şeritlerine çöp konteynırları konulmalı İnsanlar çöp tenekesi bulamadıkları için ve çöpleri yanlarına götürerek çöp kovalarına atma gibi bir alışkanlıkları olmadıkları için ağaç diplerine ve çalılıkların arasına bırakıyorlar. Daha sonra gelenler bunları biraz kenara itiyor ve bu çöplerin üzerine kendilerininkini atıyorlar. Böylece Dünya’nın en temiz sahillerini elde etmiş oluyoruz. Bu duruma ilgisiz sahil belediyelerinin belli aralıklarla çöp toplama istasyonları kurmaları ve ekiplerini görevlendirmeleri gerekir. İnsanların tatil psikolojisi İnsanlar tatil yöre

Minibüs şoförü ararsa yok deyin

Gençliğine güvenme yıllar alıp gidecek, Dünyada ikimize hatıralar yetecek Bir gün bıkar gidersen, yakanda olur elim Eğer beni dinlersen, üstüme düşme benim. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi şarkıların çaldığı minibüslerden birine binmiştim. O sıralar piyasaya Nokia N95 yeni çıkmış ve “fırtınalar koparsa kopsun sürüklesin ikimizi.” şarkısındaki gibi estiriyordu fırtınaları. Herkes bu kutsal telefona elini yüzünü sürmek, duasını almak için satış mağazalarının önünde, 17 şeritli uzun kuyruklar oluşturuyor, fakat yol çalışmaları nedeniyle içeriye giriş tek şeride düştüğünden telefonu görebilmek için saatlerce beklemek zorunda kalıyorlardı. Kimileri “Allah’ım bu telefondan bana da nasip eyle.” diyerek dua ediyor, kimileri uykusundan uyanıp N95 diye bağırıyor, kriz geçiriyor ve elindeki renksiz ekran telefonun tuş kilidini kaldırıp ağlıyordu. İşte böyle bir ortamda minibüs şoförü kendisine N95 almış, N95’im olsun, 2000 TL borcum olsun diyerek gaza basıyordu Müslüm Gürses şarkıları eşliğind

Yumruğumu şişman adamın karın boşluğuna indirdim

Resim
Dün kartalı yuvasında ziyaret etmek için Beşiktaş’a geçtim. Motorumuz bir az küçük ve denizimiz biraz dalgalıydı. Ayakta beklememek için üst katta en arkada birinin yanına sıkıştım. Boğazın ortasına geldiğimizde motor iyice sallanmaya başlamıştı.Kendimi lunaparkta gibi hissetmiştim. Hatta bir ara “Oleyyy.” diye haykırmak bile geldi içimden. Ama hemen geri gitti. Motor kalabalık olduğundan ve arkada oturduğumdan önceden kalkıp çıkışa yönelmek daha mantıklı olacak diye düşündüm. İşte her şey bu mantıklı karardan sonra başladı. Birkaç adım atamadan sağdaki şişman adamın karın boşluğuna yumruğu indirdim. Oradan doğrulup arkamda kalan hanımefendiye vurmamak için yanındaki adamın bacaklarını kırdım. Sağlı sollu herkes elimden tutuyor, bana destek oluyorlardı. Ben de arkama aldığım bu güç ile çıkış merdivenine kadar 4-5 kişinin ağzını burnunu dağıttım. Merdivenlere geldiğimde hâlâ ayakta duramıyor, tutunduğum halde sağa sola çarpıyordum. Sağımda kaptan (kulübesi) vardı. Kaptan bana “Otur, y

Hayat rüyanın sonunda

Özür dilemek anlamsız geliyor bazen. Bir insanın kalbini kırdıktan sonra bunu yapmak çok anlamsız yada değersiz. Yolda giderken birine çarpsanız ve ondan özür dileseniz, sizi affedebilir. Ama kalp kırmak bu kadar küçük bir olay değil. Çok kırıldığım zamanlar oldu. Çok insanın da kalbini kırdım. Özür diledim elbetteki. Ama sadece karşımdaki insanın gönlünün olması için. Onlarca kez özür dilerim derken, bunun karşımdaki insanda bir anlam ifade etmeyeceğini bilerek özür diledim. Öyle oluyor ki, ciddi anlamda kırıldığım insan ne yaparsa yapsın eski samimiyetimle ona yaklaşamıyorum. Bir zamanlar bu da masum bir bebekti diyerek, cinayet zanlısı bir suçluyu sevemediğim gibi.

SGK Açıkhava Tiyatrosu Sistemine Geçti

Resim
SGK Açıkhava Tiyatrosu Sistemine Geçti Göztepe Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet binası. Hizmeti açık havada yapıyorlar. Zaten hava sıcak, çayır çimen var. Binlerce kişiyi içeride beklemektense, dışarıda piknik havasında yapmak daha mantıklı. Pencerelerin altına tahtadan merdiven basamakları yapılmış. İşleminizi yaptırmak için bu merdivene çıkıyor ve pencerelerden birine evraklarınızı uzatıyorsunuz. Sıralar karışır diye merak etmeyin. Bu konuyla iki adet güvenlik görevlisi ilgileniyor. Biri isimleri yazıp kayıt toplarken, merdivenlerin üzerinden duran diğer kişide isim isim kişileri çağırıyor. Etrafınızda tahta merdiveni yaparken kullanılan sutunlar ve parçaları dağılmış bir şekilde duruyor. Herkes bu saçma duruma bağırıp çağırıyor ama gidip şikayet eden kimse yok. Bizim insanımız artık rezilliğe alışmış.

iPhone 3G S kaç para?

"Kaç para?" psikolojisinde olan insanlar son zamanlarda çok fazla karşıma çıkmaya başladı. Gerçi siteye "bu telefon kaç para?" şeklinde onlarca soru geliyor. Ama alışamadım. Kızdığım noktalar şu: Mesela bir yerde köfte yersiniz, ilk sorulan şey şu olur: - Kaç para, kaç köfte vardı? + Valla saymadım kaç köfte vardı, sadece yedim. Üzerinize bir şey alırsınız, - Ooo kaç para bu ya? şeklinde ilk tepki gelir. iPhone 4G'nin de bugün duyurulması bekleniyor. Bunu bir kaç arkadaşımla paylaştım. İçlerinden birinin benim bu heyecanım karşısındaki ilk tepkisi şu oldu: "Kaç para?" Ya telefon çıktı, özellikleri açıklandı, satılmaya başklandı, Türkiye'ye de geldi de kaç para olduğu kaldı sanki. Diğer ilginç bir tepki de "Getirsene bakalım ." oldu. Sanki iPhone'u ben çıkardım :) Bu sözden arkadaşımın ne kadar yakından ilgi ile takip ettiğini anlamamak mümkün değil. Yeni iPhone 3GS ile ilgili bilinen tüm özellikleri görmek için Apple iPhone 3GS

Hayatı paylaştığının farkında değil

Resim
Benim çıkmazlarım, bir tarafından girilen ve üç yanı kapalı olduğundan dolayı “Aa, çıkmaz sokak.” diyerek geri dönülen, sokak çıkmazları gibi değil. Şu an dört bir yanı açık olan bir sokaktayım. Burada olduğumun farkına güneş doğduğundan dolayı vardım. Buraya gelene kadar hava karanlıktı ve bu yüzden “Hatırlamıyorum nereden geldiğimi, çünkü karanlıktı.” diyebiliyorum. Gözlerinizi kapatıp sokaklar arasında koşmaya başladığınızda önemli olan hangi sokağa girdiğiniz değil, hangi sokağa çıkacağınızdır. Yani oradan çıkabilmek önemlidir. Bulunduğum yerde bir çok problem mevcut. Sokağa geldiğim yol, önümde duran bu yollardan biri değil ve önümdeki bu yolların hangisinin düzgün bir yola çıktığını da bilmiyorum. Seçim yapmam gerekiyor fakat arada kalmışım. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri de bu, arada kalmak. Ben tost oluşturmak için, bayat ekmek arasında kalan sucuk ve kaşar peynir olmak istemiyorum. Bayat ekmek de olmak istemiyorum. Çünkü o da tost makinesinin arasında kalıyor. Gökyüz

Üzüntü paylaştıkça çoğalır

Doğru bilinen bir yanlış var: “Sevinç paylaştıkça artar, üzüntü paylaştıkça azalır.” Bu tamamen yanlıştır, doğrusu tam tersidir: “Sevinç paylaştıkça azalır, üzüntü paylaştıkça artar.” Şimdi bu iki teoremi birer örnekle açıklayalım: Matematiksel olarak geçmemin mümkün olmadığı bir dersin hocası ile konuşup, yardımcı olacağını söylediğini duyunca çok mutlu olmuştum. Bu mutluluğumu bir arkadaşımla paylaştım ve hoca ile aramızda geçenleri büyük bir heyecan ile kendisine anlattım. İşte bu ilk anlatışımdan sonra, olayı her paylaştığımda heyecanım ve gülümsemelerim biraz daha azaldı. Şimdi anlatsam ne gülerim ne de sevindiğimi belli ederim. Bunun sebebi çok açık, artık anlata anlata sıkıldım ve alıştım. Demek ki sevinçler paylaştıkça azalıyor. Zaten mantıken de bu doğru, elindekini paylaşırsan azalır. Gelelim ikinci konuya: Üzüntü paylaştıkça artar. Bu konu her zaman arkadaşlarım için problem olmuştur. Ne zaman beni üzgün görseler, ne olduğunu sorarlar ve bende onları üzmemek için hiçbi

En sevdiğim üç şey ne?

Hayata sadece Turkcell ve cep telefonum ile bağlandığımdan ben en çok cep telefonumu, şarj aletini ve kulaklığını seviyorum. Bu üç şeye sahip olduğumda iç huzurumu sağlamış oluyorum. Telefonumda istemediğim tek şey şarjının bitmesi. Müzik dinlemeyi sevdiğimden de kulaklığı mutlaka yanımda olmalı. En sinir olduğum 3 şey de sürekli arızalanan bilgisayarım, sürekli hata veren işletim sistemi ve tipsiz çantası.

Bu makale için 3 saat uğraştım

Zaman ne kadar çabuk geçiyor şaşırmasını işini seven kişiler kullanırlar. Nokia N97 ile ilgili incelemeyi 3 saat içerisinde hazırladım. Bu süre içerisinde video çalışması bulunmuyor. Kısa bir süre sonra videoları da ekleyeceğim. N97 çok merak ettiğim cihazlardan biri. Nokia’nın dokunmatik ekranlı 2 modeli var. Biri 5800 diğeri de N97. Ayrıca bu modeller Symbian işletim sisteminin dokunmatik ekranlı Nokia telefon modellerinde ilk denemeleri. Telefonun bir çok özelliği var. İlginizi çekebilecek ve ilk defa Sony Ericsson’un kullandığı FM verici özelliği bulunuyor. Bu özellik sayesinde arabanız için CD yapmanıza gerek kalmıyor. Telefonun içindeki müzikleri radyonuzdan dinleyebiliyorsunuz. Bu özellik açıldığında N97 size aracınızdaki radyodan hangi frekansı açmanız gerektiğini söylüyor. Frekansı ayarladığınızda 32 GB’lık hafızada yer alan binlerce parçayı aracınızda dinleyebilirsiniz. Makaleye ulaşmak için tıklayınız.

Son 1 yılda 14 TL elektrik 10 TL su

Resim
Yüksek miktardaki faturalar için su ve elektrik idarelerine kızıyoruz fakat ben kendilerinden çok memnunum. Geçen sene yeni eve taşındığımda aldığım 10 TL’lik su hâlâ bitmedi. Şuan sayaçta 0,3 Ton su kaldığı yazıyor. Elektrik ile ilgili daha önce 0 TL gelen faturaları göstermiştim. Son 1 sene içerisinde toplam 6 faturanın 4 tanesi tüketim düşük olduğundan 0 TL geldi. Diğer iki fatura ise 7 TL. Bu durumda 1 yıl içerisinde elektriğe toplamda 14 TL, suya ise 10 TL ödeyerek Nobel Tasarruf Ödülüne aday olmaya hak kazandım. Bu rakamlara nasıl ulaştım? Elektrik faturasının bu kadar düşük gelesinin sebebi tasarruflu ampuller kullanmam olabilir. Ayrıca buzdolabı da kullanmıyorum. Çamaşır ve bulaşık makinesi de kullanmıyorum. Televizyonu da fazla izlemiyorum. Sadece aydınlanma, ütü, elektrikli ev aletleri, cep telefonları ve bilgisayar şarjı için bu bedeli ödedim. Su konusunda bir tasarruf yapmadım. Bulaşıkları elimde yıkamama rağmen bu kadar düşük olması beni de şaşırtıyor.

Avea’lı oldum ama gülemiyorum

Arkadaşımın ısrarı sonucunda yeni bir Avea hattı aldım. Fakat pişman oldum. 100 kontörlü yeni hattın bedeli 22 TL. Hattın içinde 100 hediye kontör bulunuyor. Bu kontörler hediye kontör kapsamında olduğu için, herhangi bir paket satın alamıyorum. Bu kontörleri sadece aramalarda kullanabiliyorum. Bir paket satın alabilmek için kontör yüklemem gerekiyor. Tabiki bunu size söylemiyorlar. İşime yaramayan bu 100 kontör için boş yere 22 TL verdim. Avea sana sen Avea'ya hediye et Ayrıca üyelik sözleşmesindeki bilgileri doldururken Mobil Öğrenci tarifesini seçmiştim. Fakat yeni aboneliklerde bir defaya mahsus olarak 50 kontör tarife seçme ücreti alınacağını öğrendim. Yeni bir hat aldığımdan dolayı elbetteki bir tarife seçmek durumundayım. Tarife seçmek nasıl ücretlendirilebilir anlamadım. Madem 50 kontör alınacak o halde neden içindeki hediye 50 kontörden alınmıyor da tekrardan almam gereken kontör içinden alınıyor? Çünkü hediye kontörler ne bana ne de Avea'ya yarıyor. Eski bir Turkce

Sentim Dekare rezaleti

Bu güne kadar bir çok kez elektronik cihazlarımı servise verdim fakat Dekare’de çektiğim sıkıntıyı hiçbir yerde çekmedim. Kendilerine kızmanız, bağırmanız ve kötü sözler söylemeniz için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bilgisayarımın işlemcisi dışındaki tüm parçalar (HDD, Fan, Anakart, DVD yazıcı, Kamera, Ekran, Backpanel) değişmesine rağmen bir türlü arıza çözülememiş ve tamir süresi boyunca sıkıntının kralını görmeme neden olmuşlardır. Servise gelip gittiğim süre içerisinde benden daha çok sıkıntı çeken insanları görmüş, tehditlerini dinlemiştim. Fakat kimse bir şey yapmıyordu ki bu Dekare’nin elemanları bu eziyetlerine devam ediyordu. Ben hiçbir şey söylemedim ve elimdeki 7 parçanın değiştiğini gösteren belgelerle dava açtım. Geçen hafta sonuçlandı. Fatura bedelini geri ödeyecekler. Kendime Acer olmayan ve Dekare’nin servis görevini üstlendiği HP, Dell, IBM markalarının dışında bir marka seçip yeni bir bilgisayar alacağım. Bilgisayarımda bulunan özellikler şimdiki 800 TL’lik

İlkokullarda el yazısı kaldırılsın

Anlamak da zorluk çektiğim konulardan biri de bu ilkokullardan gösterilen el yazısı meselesi. Öncelikle buna neden el yazısı denildiğini bilmiyorum. Burada tanımlama hatası olduğunu düşünüyorum. Mesela duvarda gördüğümüz bir yazı için duvar yazısı deriz. Alında görülen yazıya da alın yazısı denir. Bu durumda el yazısı dememiz için, yazının elimize yazılması gereklidir. Haksız mıyım? Diğer bir tanımlama Kabul edelimki yazıyı elimizle yazdığımız için buna el yazısı denilmiş olsun. Fakat bunu anlamak daha zor. Sanki normal öğretilen yazıyı kulaklarımızla yazıyoruz. Normal yazı el yazısı olarak geçmezken, el yazısı diye tanımlanan yazı neden el yazısı ismini taşıyor? Milli Eğitim Bakanlığına soru Bu tanım karmaşasını gösterdikten sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bir sorum olacak. Siz bana ve tüm Türk Gençliğine, bu yazıyı öğrenmeleri için müfredatta yer verdiniz. Fakat ben bugüne kadar bu yazı çeşidini kullandığımız bir yer göremedim. Kimse bana “Bu olmamış, bunu el yazısı ile yazman

Hızlı Tren bu haliyle çok anlamsız

TCDD’nin son 6 senede hayata geçirdiği projeler gerçekten güzel. Fakat bu projelerin oturması için birkaç yüzyıl daha beklememiz gerekiyor sanırım. Hızlı Tren’in anlamsız olmasından önce anlatmak istediğim bir şey var. Tren saatleri 1 saat ileri alınsın Yolculuk için bilet alıyorsunuz ve trenin geliş saati ve yolculuk süresi biletinizin üzerinde yazıyor. Fakat bu güne kadar bu saatlerin tuttuğunu hiç görmedim. İstasyondaki görevliler hangi trenin ne zaman geleceğini biliyorlar. Mesela 9 Eylül ekspresi hep 1,5-2 saat geç geliyor. Doğu trenlerine saatinde binmek hayal. Biletin üzerinde yazan saatleri 1 saat ileri almaları gerekli. Yoksa garlarda evsizlerle birlikte saatlerce beklemek zorunda kalıyorsunuz. Hızlı Tren meselesi Her trenin bir rütbesi var ve yollar sınırlı olduğu için trenler geçiş önceliğine göre hareket ediyor. Hızlı Trenin gelmesiyle birlikte en kral bildiğimiz Fatih ve Başkent ekspresleri bile Hızlı Trene saygıda kusur etmiyorlar. Ben geçen gün İzmir 9 Eylül Ekspresi ile

Herkes biliyor bir Adalet Bakanı bilmiyor

Bu Ergenekon davası başladığından beri bazı çevrelerin anlamamakta ısrar ettiği bir şey var. Yasama, Yürütme ve Yargı organları birbirinden bağımsızdır. Yargı kararını vermeden devam eden süreç hakkında sonuç çıkarmak suçtur. Ergenekon davası bitmedi. Gözaltına alınan ve mahkemesi devam eden kişilere suçlu diyemeyiz. Savcılar ve hakimler görevlerini iyi biliyorlar ve yapıyorlar. Karar açıklandığında kim suçlu kim haklı anlaşılacaktır. Ergenekon’da hükümet cephe olarak gösteriliyor Kırtasiyeden topladığı dosyalarla birlikte adliye saraylarında konaklamayı seven ve yargıya olan güvenini her seferinde dile getiren Baykal’ın, anlamamak da ısrar edenlerin başında gelmesi ilginç. Bunu neden yaptığını da tahmin etmek zor değil. Savcılardan birinin kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmasını bekliyor. Böylece bu süreci kendi yönüne de çevirecek ve AKP’yi hedef olarak gösterecek. Adalete, yargıya, hakimlere ve savcılara saygılı olun Bazı insanlar Ergenekon davasını hükümetin yürüttüğünü sanıyo

Biraz da Çağdaş Yaşama arkadaş

Doğan’a, televizyonlarına ve gazetelerine acımamak elde değil. Çağdaş Yaşam gözaltına alındığından beri, lafı anladıkları yerlerini yırtarcasına masal haberler yazıyorlar. Gözaltı olayının ilk günü yapılan habere yılın ödülünü vermiştik. Fakat bugün daha güzeli vardı. Gözaltı nedeniyle öğrencilerin bursu verilemiyormuş. Anlattığı masallarda, baba beni okula gönder animasyonunu da kullanarak maliyeden içtiği hoşafın acısını çıkarmaya çalışıyor. Burs listeleri bakkal defteri gibi Listeye el konuldu ve isimler araştırılıyor. Eğer burs alan öğrencilerin bilgilerini içeren bir başka liste yok ise Çağdaş Yaşam, bakkal sistemi ile yönetiliyor demektir. Defteri kaptırırsan herkesin borcu silinir hesabı. Ama mesele bu da değil. Burslar banka hesabı üzerinden otomatik ödeme ile gönderiliyor. Ama haberi hazırlayan hassas beyinler, binlerce öğrencinin burs aldığı derneğin bankaya gidip sıra numarası alarak, polis tarafından el konulan listeyi de yanında götürüp, öğrencilerin hesabına tek tek para

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başını göğe yükseltiyor

Son zamanlarda en çok konuşulan konulardan biri de bu: AKParti dış politikada göstermiş olduğu performans ile Türkiye’nin etkinliğini en üst seviyeye çıkarmış ve ülkemize duyulan saygıyı ve önemi artırmıştır. Davos Dersi ve Nato’daki sekreterliklerin alınması ile başımız göklere değecek kadar yükseldi. Haklılar, gerçekten de başımız en çok Erdoğan döneminde yükseldi ama aynı zamanda başımız en çok da Erdoğan döneminde yerin dibine girdi. Bildiklerinizi hatırlamak da faydalıdır. Tarih: 4 Temmuz 2003 Yer: Irak - Süleymaniye Olay: Türk Askerinin başına çuval geçirildi

Çağdaş Yaşama Engel haberine yılın ödülü

Bugün KanalD’de çok harika bir haber vardı. “Başörtüsünü ancak kafam kel olursa takarım.” diyen ve hastalığından dolayı saçları dökülüp başörtüsü takmak durumunda kalan Türkan Saylan’ın evinde arama yapılması Çağdaş Yaşama Engel olarak pazara sunuldu. Ergenekon meselesinde Akp’yi karşı safa, kendilerini de Ergenekon safına koyanları anlamak mümkün değil. Sinek vızıltısından bahane üretip irtica hortladı diyen hassas beyinlere sormak lazım: Yerin altından bir orduyu donatacak miktarda silah çıkmasına rağmen, üst düzey komutanların, devlet adamlarının, bürokratların, hakimlerin, savcıların ve gazeteciler hakkında Ergenekon örgütüyle ilgili bağlantılar bulunmasına rağmen, darbe günlüklerini, suikast planlarını, ses kayıtlarını hiçe sayıp, görmezden gelip bu oluşumu savunmak hangi zekanın bir ürünü? Bunca şey sonrasında Ergenekon yalan demek hassas beyinlerin işi. Bir suçu yok kabul etmek, suçluluk psikolojisinin gereğidir. Her suçlu sorgulandığında “Ben masumum.” der. Bunlarınki de o h

Başkent Üniversitesi öğrencileri ilkokul çocukları gibi

Bugün haberlerde komik bir görüntüyle karşılaştım. Başkent Üniversitesinden bazı öğrenciler, rektör Mehmet Haberal’ın Ergenekon örgütü ile ilgili olarak gözaltına alınması ile ilgili gösteri düzenliyorlardı. Gösteride haberciler tarafından mikrofon uzatılan bir öğrenci aynen şunları söyledi: “Rektörümüz gözaltında olduğundan derslerimize ara verdik. Rektörümüzü geri istiyoruz, onu bıraksınlar.” En son ilkokulda duymuştum bu sözleri. “Öğretmenimizi istiyoruz.” diye ağlıyorduk. Ama biz öğretmenimizi, adı örgüt ile yan yana gelip gözaltına alındı diye değil, başka okula gitme durumundan dolayı istiyorduk. Gösteriye katılan kişilerin %95’i o güne kadar rektör kimdir ne yapar diye sormamış ve daha canlı olarak rektörü bile görmemişlerdir. Rektörün gözaltına alınması dersleri neden etkileyecek? Size rektör mü ders anlatıyordu? Yoksa her sabah kampüste tek sıraya geçip rektörün konuşmasını mı dinliyordunuz? Ama sizinde oraya birileri tarafından sürüklendiğiniz belli. Orada bağıran hassas beyi

Explorer’da bıktırdı Office’de

Resim
Microsoft’un ürünlerini kullanmaya mahkum olmaktan bıktım artık. Şirketimizin Microsoft çözüm ortağı olması da ayrı bir güzellik. Internet Explorer tarayıcısı ile açtığım bazı siteler ve sayfalar çok geç yükleniyor veya tıkanıyor. Tıkandığında programı sonlandırma seçeneğini kullanıyorum. Firefox’da bu şekilde bir kapatmada, kapanan sekmeler Firefox’u tekrar başlattığınızda geri geliyor. Ama hata olmadığını söyleyen Microsoft çalışanları bunu düşünmemişler. Bu eksiklik yüzünden zaman ve bilgi olarak çok şey kaybettim. Çözüm olarak sadece Firefox kullanamıyorum. Çünkü Firefox’da çoğu siteler ile uyumsuz. Office 2000 başıma bela Neden bu kadar tıkanıyor anlamak mümkün değil. 512 MB ekran kartı ve 1 GB RAM’i bulunan çift çekirdekli bilgisayarımın donanımı eğer buna yeterli değilse suç bende. Fakat son zamanlarda artan bu takılmalardan dolayı inanılmaz veri kayıpları yaşadım. Belge kurtarma menüsünden bir kısmını kurtarsam da kaybolan zamanımı kurtarmanın imkanı yok. Herhangi bir internet

2 günde bir 100 SMS

Resim
Vodafone'un 10 kontöre HerYöne 100 SMS kampanyası bağladığından beri bugüne kadar harcamadığım kontörü Vodafone'a harcadım. Mesajlaşmayı seven arkadaşlarım olduğu için günün 24 saati gelen kısa mesajlara cevap vermekle uğraşıyorum. Son günlerde bunun bana maliyeti fazla olmaya başladı. SMS hakkın 50'nin altına düştüğünde yeni paket için mesaj gönderiyorum. 2 gün de 100 SMS durumuna geldim. Kampanya hakkında detaylı bilgi için: 10 kontöre 100 SMS CepAran kampanyasından geri alıyorum SMS kampanyasına verdiğim kontörü CepAran kampanyasından geri alıyorum. Avea Sınırsız tarifesindeki arkadaşlarımın beri arayıp "hakımızı" kullanmamızla her 2 dakika için 1 kontör kazanıyorum. Son 40 gün içerisinde 350 kontörü aştı kazandığım kontör miktarı. Tek seferde en çok kontörü de 05 Nisan 2009 tarihinde kazandım. Tam 71 kontör. Teşekkürler Vodafone :) Bu kampanya ile ilgili daha önce çok savaş vermiştim. Kampanya hakkında detaylı bilgi için: CepAran

Türk Dil Kurumu wap sitesi

Resim
Cep telefonundan internete girmek kadar eğlenceli bir şey yok. Cepten en çok bağlandığım sitelerin başında Türk Dil Kurumu'nun wap sitesi bulunuyor. Düşünün, mesela gazete okuyorsunuz ve haberlerde yer alan bir kelimenin anlamını bilmiyorsanız. Hemen girip bakabilirsiniz. Size kelimenin kökenini, anlamını ve cümle içinde nasıl kullanıldığı gösteriyor. Arkadaşlarınızla konuşurken bir deyim mi duydunuz? Deyimlerin anlamlarını da TDK'dan bakabilirsiniz. Kişi adları sözlüğüde bulunuyor. İlginç isimlerin ne anlama geldiklerine bakabilirsiniz. Sitede ayrıca Yazım klavuzu da bulunuyor. http://wap.tdk.gov.tr

Doğan Holding fatura kesmiyor

Yıllardan beri alışverişlerde kullanılan indirim durumu şudur: Fatura almazsan şu kadar yaparım. Küçük esnafların hâlâ fiş kesmediğini biliyoruz. Ben hiç bir bakkalın bana fatura kestiğini görmedim. Gün içerisinde kendi kafasına göre fiş keserek Maliyecilere karşı önlem alıyor. Doğan Holding'in de şu an yaşadığı sıkıntıyı fiş kesmediği için ortaya çıktı. Bu kez büyük satış yapıp her zamanki gibi az gösterince veya göstermeyince cezayı da aldı. Aydın Doğan 2 milyon doları borsada kaybetti İsrail devletinin Almanya ayağı olan Axel Springer medya şirketinin, Doğan Yayın Holding'in bir kısmını almasıyla, Aydın Doğan'a ödenen 2 milyon dolarlık para, borsada eridi. Aydın Doğan bu parayı kısa süre içerisinde sıfırladı. Şu an kesilen cezayı ödeyememesinin sebebi de bu aslında. Elinde nakit para olmadığından medyasına bağlı televizyon ve gazeteleri ipotek gösteriyor. Kimsenin de yardım edeceğini sanmıyorum. Hükümet Cem Uzan'dan sonra Aydın Doğan'ın da fişini çekecek.

Mustafa Balbay veya Gazeteci kimliğimle girdim, hain kimliğimle çıkıyorum

"Gazeteci kimliğimle girdim, hain kimliğimle çıkıyorum." Bir zamanlar " Cumhuriyetinize sahip çıkın! " diyerek " elden gidiyor " havası oluşturan Cumhuriyet Gazetesinin çok değersiz temsilcisi Mustafa Balbay, ilk gözaltına alınıp sorgusu tamamlandığında masum kedi gibi ses tonu ile kameralara ve mikrofonlara şöyle havlıyordu aman sesleniyordu: Gazeteci kimliğimle girdim, gazeteci kimliğimle çıkıyorum. Evet gördük; Yapılan reklamların ne kadar doğru ve yerinde olduğunu gördük. Resmen adamlar Cumhuriyeti elden götürüyorlarmış. Adam, İsrail'e Türk ordusunun gizli bilgilerini gönderiyor, sonrada çıkıp " Ben Atatürkçüyüm " diyor. Atatürk olsaydı sana daha önce görmediğin öyle güzel bir hediye verirdi ki doğduğuna pişman olurdun. Bu yaptıklarınızın hesabını nasıl vereceksiniz çok merak ediyorum. Ulu Önder öbür tarafta gelmenizi bekliyor sizin. Ayrıca Cumhuryet ismini kullanarak bu ismi taşıyamayan Cumhuriyet gazetesine de yazıklar olsun. Ben milliy

Deniz Baykal kendisine küfür edilmesine alışmış

Mitingleri ve mitinglerde geçen konuşmaları hep gülerek izliyorum. Liderler karşılarına halkı toplayıp canları ne isterse onu savuruyorlar. Baykal’ın ve Devlet Bahçeli’nin Başkabakana verdiği cevaplar gerçekten çok komik. Bunları bir yere yazmak gerekli. Bazen de çok hadsiz ve haksız konuşmalar gerçekleşiyor. Bunlara da dikkat edilmesi gerekli. Geçenlerde Baykal’ın Erdoğan’a söylediği “ Bırak sana rahat rahat küfür etsinler, bundan neden gocunuyorsun. ” lafını hiç anlamış değilim. Öncelikle 70 yaşını aşmış yetişkin bir insanın böyle bir düşünceye sahip olması beni üzdü. Daha da üzen durum ise bu sözleri binlerce kişinin ve televizyonların karşısında söylemiş olması. Bu kişilerin içerisinde Baykal’ı örnek alan binlerce genç kişi de var. İnsanların zayıf noktaları vardır ve sinirlendiklerinde küfürlü kelimeler kullanabilirler veya bunu farklı bir şekilde belli ederler. Fakat bu durum doğru bir davranışın sonucu değildir. Deniz Baykal’da yönetici konumunda. Onun da uygulamalarını beğenmey

Haklı olmanın rahatlığı

Aslına bakarsanız içten içe sinirlenyorum ama sözümde durmak için sesimi asla yükseltmeyeceğim. Bilgisayarım tam 40 gündür serviste ve ben daha hiç kimseye bağırmadım. Acer’e benden istedikleri arıza kayıtlarını 24 gün içerisinde tam 4 kez gönderdim. İlk göndermeyi elden teslim ettim. Daha sonra beni arayarak belge numaralarını tekrar istediler. Daha sonra bu belgeleri faks ile tekrar göndermemi istediler. Daha sonra ise faksın olmadığını ve e-posta ile yollamamı istediler. Tüm bu isteklerine hiçbir şikayet göstermeden cevap verdim ve gönderdim. Sonuç yine aynı. 20 gün öncesinde belgeleri teslim ettiğimde 3 gün içerisinde geri dönüş yapılacağı söylenmişti. Fakat hiçbir geri dönüş yapılmadı. Her aradığımda belgeleri tekrardan istediler. En son 12 hafta önce gönderdim ve bana en kısa süre içerisinde cevaplayacaklarını söylemişlerdi. Ama bir cevap yok yine. Yarın aynı arızadan 3 kez, farklı arızalardan 6 kez şikayetçi olduğum bilgisayarımı almak için servise gideceğim. Yaşadığım sıkıntıla

Gözlerime nazar değdi

Resim
Okulun merdivenlerinde yeni bir dönem başladı. Artık öğrenciler ile öğretim görevlileri aynı merdivenleri kullanmıyorlar. Bunun sebebi bir hocanın merdivenlerde bir öğrencinin çarpması sonucu düşmesi oldu. İşin ilginç yanı sabah 8’den akşam 16:00’ya kadar merdivenlerin başında temizlik görevlilerin nöbet tutması oldu. Temizlik personeli saatlerce merdivenlerde nöbet tutuyor ve inmek isteyen öğrencilere engel olmaya çalışıyorlar. Birgün nöbet tutan bir görevli ile sohbet etmeye başladık. Çalışma ortamlarını ve yaşadıkları sıkıntıları benimle paylaştı. Konuşmalarını benim gözlerime hasta olduğunu söyleyerek devam ettiriyordu. O anlarda nazar değeceği aklıma gelmişti zaten. Ve birkaç gün sonra da olan oldu. Kör olmasam da her iki gözüm fena şekilde kanlanmıştı. Görevli çok ileri gitmiş ve inşallah çocuklarımın gözleri seninki gibi olur felan da demişti. 3-4 gün bu şekilde bir sıkıntı yaşadım. Her gören bana ne oldu ağladın mı diyordu? Yeşil gözlerimin etrafını saran o kırmızılık gerçekten

Koşmaya başladı

13 Şubat tarihinin bende bir iyi bir de kötü yanı var. İyi olan tarafı Mobilbey'in yayın hayatına başlama günü olması. Kötü olan yanı ise Halime'nin doğum günü olması. Bu konunun Halime ile ilgili olan tarafına yukarıdaki Ben Dövdüm  (artık yok) linkinden ulaşabilirsiniz. Son bir sene içerisinde Mobilbey'de çok güzel gelişmeler yaşandı. Özellikle okulun tatil olduğu dönemlerde çok yoğun çalışmalar yaptım. Yazın katıldığımız Cebit fuarında yaşananları hatırlamak bile istemiyorum. Fiziksel ve ruhsal açıdan tam bir çöküş yaşamama ve 1-2 ay boyunca kendimi kaybetmeme neden oldu. Neyse önemli değil Cebit'te çok sıkıntı çektik ama her zorluğun arkasında da bir kolaylık olduğunu gördük. Eğer bir işi gönülden severek yapıyorsanız zorluğuda, acısı da size tatlı geliyor. Gerçekten önemli olan ne diye sorarsanız, gerçekten önemli olan insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve bizden beklenileni tam anlamıyla sunabilmek. Akılma geldi Aklıma gelmişken geçen gün tekrar fark

Ya çıkarsa

Resim
Kampanyalara katılma hastalığım bir gün başıma dert açarmı bilmiyorum ama tatil günü başladığından beri kampanyalara katılma oranım normal seviyemin çok üstüne çıkmış durumda. BurGer King’in Audi A3 kampanyasını o kadar abarttım ki, neredeyse menüyü orada bırakıp sadece çekiliş kartlarını alıp gidecek duruma geldim. Bu kampanya hastalığım geçmek bilmiyor. En son hangi kampanyalara katıldım BurgerKing Audi A3 Garanti iPod kampanyası Capitol Audi R8 çekilişi

Haklıysanız sakin olmayı başarabilirsiniz

Resim
Bu zamana kadar elektronik ürünlerle ilgili servis şikayetleri okumuşsunuzdur veya bunu kendiniz yaşamışsınızdır. İşte size kendimden bir örnek veriyorum. Haziran 2008’de belirttiğim arıza ile başlayan servis süreci hâlâ devam etmekte. Haziran 2008 Bilgisayarımı ekranının altında kalan kablo, kamerası, DVD yazıcısı ve işlemcisi ile ilgili problemlerden dolayı servise verdim. Ekran ve DVD değiştirildi. Diğer iki parça ile ilgili problem olmadığı söylendi. Bilgisayarımı orada açarak kameranın çalışmadığını servis elemanına gösterdiğimde cihazımı tekrar aldılar ve bir 15 gün daha bekledim. Bu arızalarla ilgili detaylı anlatımı buradan okuyabilirsiniz. Ocak 2009 İşlemci kitlenmesi ile verdiğim cihazı 9 Şubat’ta HHD değişimi ile geri aldım. Aynı günün akşamı arızanın tekrarladığını görünce 10 Şubat’ta bilgisayarı servise yeniden verdim. 11 Şubat’ta fan değişimi ile geri aldım. Arızanın devam ettiğini görünce bana inanmayacaklarını düşünerek video ile bilgisayarı kayıt altına aldım ve arızay

4 parça değişimine yeni ürün verme

Bilgisayarımı 4. Kez servise verdim. Kamera, DVD yazıcı ve ekrandan sonra şimdi de harddisk değişti. Yönetmeliklere baktığımızda garanti kapsamı içerisinde bulunan bir cihazın son bir yıl içerisinde aynı yerden 3 farklı yerlerden 4 arıza yapması ve bu arızaların tümünün parça değişikliği ile giderilmesi durumunda tüketicinin yeni ürün talep etme hakkı vardır yazıyor. Fakat böyle bir şey yok 4. kez değişim kararı alındığı için firmaya yeni ürün talep ettiğimi söyledim. 15 gün önce 4 parça değişikliği olduğunda değiştiriyoruz açıklamasına karşılık 5 parça olması gerekiyor cevabı geldi. Kaymakamlıktaki hakem heyetine başvuruda bulundum ve müdür beyden direkt bilgi aldım. Konuyla ilgili bir yönetmelik veya kanun yok. Firma ister 5’te değiştirir ister 100’de. Bu firmaya kalmış bir şey. Eğer elinizde “4 olduğunda değiştireceğim.” yazılı bir belge varsa bunu hallediyorlar. Fakat böyle bir belgeniz yoksa firmanın uygulamasına katlanacaksınız. Firmadan da aynı cevap Firma yetkilileri de müdür b

İnsanları anlamaya çalışmak

İnsanları anlamak için öncelikle onları anlaşılmaz kılan şeyin ne olduğunu bilmemiz gerekir. Ama ben bundan bahsetmeyeceğim. İç huzurunuzu bozabilecek durumlardan birisi de insanları anlamaya çalışmaktır. Bugüne kadar belli amaçlarım doğrultusunda insanları gizli veya açıktan yönlendirdim ve hayatlarına girdim. Bazı insanlar için yaptığım bu planların sonunda hep pisikolojik olarak zararlı çıktım. Olaylara dışarıdan bakabilmek, gerçekçi olmak ve iyi bir analiz yapmak çok önemli. Bunu yapamıyorsanız bile, size bu raporu sunan birinin olması gereklidir. İnsan daha kendini anlayamazken ben nasıl insanları anlayabilirim? Hayat her zaman istediğiniz şekilde gitmiyor. Ne kadar güçlü olursanız olun beklemediğiniz noktalardan saldırılar alıyorsunuz. Yaşamınızı devam ettirirken insanları merkez seçmek yerine, kendiniz merkezde durun. Amacınızı hiçbir zaman unutmayın. Bu dünyaya mutlu olmak için geldik. O halde imkanlarınızı mutlu olmak amacı ile kullanın. Başkalarının hareketleri ve davranışlar

Sağlık karnesi

Bu karneye neden sağlık karnesi dediklerini anlamıyorum. İnsanlar hasta olduklarında, doktor bu karneye hastalığı hakkında bilgi ve iyileşmesini sağlayacak ilaçları yazıyor. Bu karneye hastalık karnesi veya ilaç karnesi ismi verilmeli. Sonuçta karne değimiz şey konuyla ilgili içerikten oluşur. Geçen sene Haziran ayında kapanan karnem, öğrenci belgemi göndermeme ve onlarca kez telefon etmeme rağmen ancak 7 ay sonra devreye girdi. En son aradığımda bilgisayarların arızalı olduğu ve Ocak sonuna kadar halledeceklerini söylemişlerdi. Dedikleri gibi de oldu zaten. Karnem, Ocak aynın son iş günü açıldı. Fakat bu durum beni Sağlık Kanseri yaptı sayılır. Bu 7 aylık dönemde çok tehlikeli olabilecek 2 hastalık geçirdim. Bunlardan ikisi de kanserle ilgili. Belirtiler bu yönde ve eğer doğruysa elimde tuttuğum bu karne artık sağlık karnesi değil, ölüm karnesi olabilir. Bunu en yakın Pazartesi günü öğrenebileceğiz.

Kendi blogunu okumak

Biraz unutkan olduğum için ara sıra “bloguma en son ne yazmıştım.” diye merak ediyorum ve hemen girip yazdıklarıma bakıyorum. Ben Hastayım’ın yanında Halime Çiçek isimli bir bloga da sahip olduğumdan dolayı ve o blogu, blogla aynı ismi taşıyan arkadaşımla birlikte yazdığımdan dolayı oradaki merakım biraz daha farklı. Okuyucu kitlesi de çoklu Karşılıklı atışmaların yaşandığı blogda, Halime’ye karşı bir şey yazdıktan sonra gelen yorumları ve Halime’nin cevabını beklemek çok zevkli oluyor. Aynı şey onun içinde geçerli. Genellikle yazılarımı gecenin bir vakti yazdığımdan dolayı Halime sabahları hep büyük şoklar yaşar. Bazen onu iyice şok etmek için yazımı yazdıktan sonra telefonuna mesaj gönderirim. O da bu mesajı okur ve hemen rüyasında korku filmini çeker ve gişe rekorları kırar. Oradaki okuyucu kitlesi de kendi içerisinde 3'e ayrılır. Biri benim yanımda olanlar, diğeri Halime'nin tarafını tutanlar, bir diğeri ise Halime'nin yanındaymış gibi görünüp, küçük küçük ona dokundu

Bu şarkıya takmayan kalmadı

En son Turkcell Recebin tavuğu reklamlarında izlediğimiz bu Rafet El Roman'ın Seni Seviyorum şarkısını değiştirmeyen kalmadı sanırım. Ama Turkcell'in ki de çok güzel olmuş.

Cem Uzan rehber denetiminde kitap okuyacak

Resim
Plan yapmayı seven bir insan olduğum için en başından beri Cem Uzan ve Genç Parti hareketine karşı bir ilgim var. Fakat bu siyasi bir ilgi değil. Tamamen psikolojik açıdan. Genç Parti’nin nasıl kurulduğunu hatırlatalım: Tüm gazetelerin son sayfalarında akşam yayınlanacak televizyon yayını için duyuru yapılmıştı. Belirtilen saatlerde tüm kanallarda herkes Cem Uzan’ı dinlemek durumunda kalmıştı. Kaç dakika sürdüğünü hatırlamıyorum ama son cümleleri şöyleydi: Çekilin, açın Türkiye’nin önünü, durduramazsınız, Türkiye geliyor. Psikolojik savaşı Cem Uzan'dan öğrendik İşte şok bir gece baskını diyebileceğimiz tarzda başlayan bu psikolojik savaş seçim konuşmaları, televizyon reklamları ile birlikte Cem Uzan’ı buralara kadar getirdi. Her konuşması, her hareketi konusunda uzman olan kişiler tarafından hazırlanıyordu. Türkiye seçim kampanyalarını Cem Uzan ile öğrendi. Bedava döner ekmek, fotoğraf çektirmeler, bayrak, t-short, atkı vb. gibi aksesuarlar dağıtmalar. Çoğu ihtiyaç sahibi insan 50

Nerde diyorum sana söyle çabuk nerde?

Resim
Ben giyim mağazalarında erkek reyonunun üst veya alt katta olmasına karşı çok sinirleniyorum. Sana sevdanın yolları bana merdivenler. Zaten içeri girer girmez hemen “Beyefendi erkek reyonu üst katta.” diyorlar. Belki kız arkadaşıma bir şey alacağım. Bunun içinde mi üst kata çıkmam gerekli? Geçen gün bir mağazaya gittim. İçeride üç kişi vardı. Ben içeri girince hepsi toparlandı. Ben yine alt veya üst kata çıkmak için hazır bir şekilde, gözlerimin içine yeşil yeşil bakan adama: + Nerde? diye sordum. Ama sadece adama “ Nerde? ” dedim. Bir an duraksayan adam, ciddi duruşum karşısında ses tonunu yumuşatarak, “ Kim nerde? ” diye cevap verdi. + "Kim mi, erkek reyonu tabi ki. Nerde erkek reyonu?" dedim. Bir anda herkesin yüzünde bir tebessüm belirdi. Gerçekten çok komik bir durumdu. Ben alt kata inerken, benden hemen sonra dükkana giren görevlinin, arkadaşlarına neden güldüklerini sorduğunu duydum. Ayrıca çıkarken de bana güzel güzel baktılar. Görevlilerden biri kapımı açtı ve tek