Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Meyhanelerde kurtarılan vatan: İstanbul Hatırası

Tarık Şerbetçioğlu’nun yazıp yönettiği İstanbul Hatırası adlı oyun Cumhuriyetin kuruluş yıllarında başlayan bir aşk hikayesini anlatıyor. Yaşanmış bir hikaye olan oyun, Ramazan ayında her gece eğlenmeye giden Ali’nin pavyonda çalışan bir konsomatrise olan aşkını anlatıyor. Henüz Cumhuriyet kurulmadığı için, Osmanlı Devleti kanunları nedeni ile sahneye müslüman Türk kızlarının çıkması yasaklanmış. Bu sebeple pavyondaki erkekleri eğlendirecek, herkesin masasına oturacak ve her geceyi farklı bir erkekle geçirecek kadınlar müslüman Türk kızları yerine ecnebilerden seçiliyormuş. Cumhuriyet kurulduktan sonra bu yasak kalkmış ve pavyonlarda Türk kızları da çalışmaya başlamış. Ali o dönemde Osmanlı Devletine muhalefet olan bir gazetede çalışıyor. Pavyondaki kızı ilk gördüğünde aşık olan Ali, bunu ilk arkadaşı Namık’a söylüyor. Arkadaşı Namık’ın yardımlarıyla kızla tanışıyor. Pavyonun sahibinin bir oyuncunun gelmemesinden dolayı zorda kalması nedeni ile eline bir fırsat geçiyor ve Ali de düz

Borusan-a Girsin

Resim
Borusan-a Girsin Birileri var ki Türkiye’de huzur hakim olmasın, gelişmesin, düşünmesin, üretmesin diye ellerinden geleni yapıyorlar. Bunların arasında kendini aydın sanan yüzlerce çağdışı zihniyet sahibi, geri kafalı yazarlar, laiklik ve Atatürkçülük adına insanların inançlarına, giyimlerine karışan yobaz ve ahlak yoksunu dernekler ve darbeye, diktatörlüğe aç, kendi değirmenini döndürmeye odaklanmış medya kuruluşları da var. Tabi bunların kaynağı belki İsrail, belki Amerika belki de domuzların gezdiği bok çukurları. Atalarımız kanları ile bu vatanı savunurken, yahudi oldukları için evlerinde oturan şimdinin koç u koyunu, borus u, birilerinin Mustafa Kamal’i kullandığı gibi vatana hizmet adına zenginliklerine zenginlik katıyor. Yukarıdaki resimde yer alan haberi ülkesini seven bir Türk yapmış olamaz. Eğer yapmışsa ülkemi seviyorum diyen bir yahudi yapmıştır. Jandarmanın şehir dışından gelen minibüslerde kimlik kontrolü yapıp 29 Ekim kutlamalarında olay çıkmaması için önlem

Cömert müslümanlar

Resim
Cuma namazlarında öyle cömert müslümanlar görüyorum ki, önünde boşalan safı kafasını eğerek görmemezlikten gelip, yanındaki müslüman kardeşinin boş olan safa geçerek daha çok sevap kazanmasını istiyor. Hatta bazıları bu duruma öyle alıştırmış ki kendisini, eğer önündeki saftan bir kişilik yer açılırsa hemen arkasına dönüp, bir kişiye el işareti yapıyor ve boşalan safı göstererek onun geçmesini sağlıyor. Ne yazıktır ki özellikle Cuma namazlarında böyle bilinçsiz hareketler yapılıyor. Müslüman kardeşlerimiz, abilerimiz, amcalarımız ve dedelerimiz bir ön safa geçmemek için ellerinden gelen tüm gayreti gösteriyorlar. Sanırım Peygamber efendimizin bu konudaki Hadis-i Şerif’ini bilmiyorlar: “İlk safin fazileti bilinseydi, oraya geçmek için kura çekilirdi.” Öyle ki ilk saftan itibaren son safa kadar her safta sevap derecesi azalmaktadır. Namazda en az sevap kazanacağınız saf en arka saftır. Eğer saflar düzeltildiğinde bir-iki saf öne geçebildiyseniz bu sizin için çok büyük bir avan

Gittikçe kindar bir toplum oluyoruz

“Gittikçe dindar bir toplum oluyoruz.” yorumlarının aksine, bence gittikçe ahlakı bozulan ve inançlarından uzaklaşan bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Bugün haberleri açtığınızda mutlaka eşini kesen bir adamla karşılaşıyorsunuz. Mutlaka bir hırsızlık olayı ve mutlaka bir sarhoş sürücünün katliam haberlerini izliyorsunuz. İzlemediğimiz şeyler de var. Mesela mutlaka bir kadına tecavüz edilmiştir fakat toplum baskısı nedeni ile fazla yayılmamıştır. Ya da mutlaka bir huzurevinde veya çocuk esirgeme kurumunda bir yaşlıya veya bir çocuğa insanlık dışı muamele edilmiştir fakat bundan henüz haberimiz olmamıştır. Hayatımızda İslam'la ilgili ne var? İnançlarından uzaklaşan toplum derken şu anlaşılmasın: “İslam dininden uzaklaşıp farklı dinlere yönelmek.” Hayır bu değil. Biz, toplum olarak imandan uzaklaşıyoruz. Yani toplumun yaşantısına baktığımızda, tanrısı olmayan, inançsız bir insan, bir atesit gibi yaşıyor. Dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu aklımıza getirmeden, bir gün öl

HepsiBurada.com Anlayışı

HepsiBurada.com Anlayışı HepsiBurada.com kadar sevmediğim bir alışveriş sitesi yok. Bu yıl yaptığım son 3 siparişim de Süper Hızlı Gönderi olmasına rağmen 24 saat içerisinde kargoya teslim edilmesi gereken ürünler ortalama 5-6 gün sonra kargoya teslim edildi. Ve hâlâ satın aldığım ürünlerde 24 saat içerisinde kargoya teslim edileceği yazıyor. Gönderemediğiniz ürünün üzerinden hiç değilse Süper Hızlı Gönderi etiketini kaldırın. Süper Hızlı Gönderi etiketi bilinçli olarak yazılıyor Ürün ellerinde olmasa bile satışı az olan ürünlere bilerek Süper Hızlı Gönderi yazıyorlar. İnsanlar buna aldanıp ürünü sipariş ediyor. Onlar için, müşteri şikayet etse bile siniri geçince tekrar mecburen bu dükkana girecek. Bu taktik HepsiBurada.com gibi satışı yüksek ama iş ahlakı düşük bir firmadan beklenen, müşteriyi kandırarak satış yapma taktiğidir. Ürün yorumlarında işine gelenleri onaylıyorlar Ürün yorumlarına geciken teslimat süresi ile ilgili bir şey yazamıyorsunuz. Bu mantıklı, sonuç o

İngilizlerin dediğini yaptık

Resim
Tarih derslerinde bize öğretilen kahramanların aslında bir hayal kahramanı olduğunu anlamaya başlayınca, kendi kendimize hep şu soruyu sorduk: "Almanya ve Japonya gibi dünya savaşlarında yerle bir olmuş ülkeler nasıl oldu da kısa bir süre içerisinde dünya devi oldu da, Türkiye yıllardır hâlâ geri kalmış yada gelişmekte olan ülkeler arasında yer alıyor?" Bu sorunun cevabını, Cumhuriyetin ilanından sonra yaşanan gelişmelere bakarak verebiliriz. Harf devrimi 1 Kasım 1928 yılında kabul edilen Harf Devrimi, Türkiye'nin geri kalmasına neden olan sebeplerin başında gelmektedir. Batı kültürüne duyulan hayranlık ve Avrupa'nın üstünlüğüne olan inanç, 600 yıl boyunca dünyayı yönetmiş Osmanlı Devletinin kullandığı alfabenin yetersiz olduğunu savunuyordu. Savaştan yeni çıkmış, yetişkin sayısı ve iş gücü çok düşük olan Türkiye Cumhuriyetinde yapılan harf devrimi ile mevcut okur-yazarların tamamı bir gecede cahil konumuna düşmüşlerdir. Yarın tüm yazılar Çince olsa Duru

Batı'ranlar

Resim
Söz konusu "insan hakları" olunca, kendi dinimiz olan İslam'ın insan hakları konusunda ne dediğini bilmediğimizden dolayı batıyı örnek veririz. Bu örnekleme aslında sadece insan hakları konusunda değil. Bu ülkede yapılan yanlışları eleştirirken, "batı" olarak ifade ettiğimiz ama tam olarak neresi olduğunu bir türlü anlayamadığım yerin, her zaman doğru olanı yaptığını söyleriz. Hayatın her alanında siyasetten sağlığa, teknolojiden alışverişe, aile hayatından eğitim sistemine kadar herşeyi "batı" her zaman iyi yapar. Dün NTV'de "uyku" ile ilgili bir program yapıldı. Program sırasında, yapılan araştırmalar sonucu  "öğlen uykusunun" ne kadar değerli olduğundan da bahsedildi. Bunu duyunca gerçekten çok sevindim. Uyku problemi çekenler öğlen saatlerinde 45 dk. - 60 dk.lık bir arada uyuyarak gün içerisinde daha dinç olabilirler. Tabi bunu biz 1.500 yıl önce Peygamber efendimizin yaşantısından öğrenmiştik. "Kaylule" den

Allah Allah diyerek gidenler, tanrı uludur diye teselli buldu

Resim
İçinde yüzlerce kelime geçen yabancı müzikleri dinleyip “ezanı anlamıyorum, belki de bana küfür ediyor” diyenlerin akıl sağlığı ile ilgili problemleri olduğu, son yıllarda çok ilerleme kaydeden TIP tarafından tespit edilmiş bir durumdur. Madem ezanı anlamadığınız için Türkçe olmasını istiyorsunuz, o halde anlamadan dinlediğiniz yabancı müzikler de Türkçe olmalı. Ne mâlum belki de size küfür ediyorlardır. Ben yabancı müzikleri anlıyorum ama ezanı anlamıyorum Ezan her gün beş kez okunuyor. 60 yaşındaki bir insan, kafası çalıştığı andan itibaren yaklaşık 100.000 kez ezan dinlemiş oluyor. Dinlemiş oluyor derken kafası çalışan insanlar için olduğunu tekrar hatırlatalım. Kafası çalışmayanlar, içerisinde sadece 6 farklı ifade bulunan ezanı anlamadıklarını söyleyip, zamanında yeni bir din oluşturma adına Ezan, Kuran, Kamet ve Selâyı “Türkçe olsun, millet anlamıyor” diyenlerle aynı kafayı yaşıyorlar. Ezanlar simit saraylarında okunmuyor, camilerde okunuyor Kaldı ki ezanlar simit sarayl

Evladım nereye gidiyorsun?

“Yarım kalmış oyunları ben bitiririm.” Üniversite hayatımın ilk yılları öğrenci denilen kavramı anlamak ile geçtiğinden dolayı arkadaşlarımla birebir iletişim kurmaz onları uzaktan takip ederdim. Sınıfta kimseyle konuşmaz, kimseye sıkıntılarımı ve sevinçlerimi anlatmazdım. Bu yüzden derslerle ile ilgili bir gelişme olduğunda en son ben duyardım. İlk üç sene birinci sınıfı tekrarladığımdan artık okulda gördüğüm herkesi tanıyordum. Tek karıştırdığım şey hangileri ile şuan aynı dersleri aldığımdı. Sınav haftası benim için hep problemli geçerdi. Kimseden not isteyemezdim. Kimseden geçmiş yıllara ait sınav sorularını alamazdım. Sınav günü hangi sınıfta sınava gireceğimiz yarım saat önceden belli olur ve hoca panoya asardı. Buna göre herkes bir yerlere dağılırdı. Panonun önleri çok kalabalık olduğundan oraya gitmek yerine uzaktan izlemeyi tercih ederdim. Bir gün İngilizce sınavına girecektik. Sınav saat 11:00’deydi. Okula geldim ve panonun yakınında beklemeye başladım. Kısa süre içeris

Virüs üretim merkezi: Burger King

Üsküdar Meydan Burger King şubesindeki çalışanları görmelisiniz. 6 ay süreli ağır maddeleri bulunan çalışma sözleşmelerinin pişmanlıkları yüzlerinden okunuyor. “Sipariş veremeyen var mı?” bağrışmaları arasında sipariş verip beklemeye başladım. Şubede temizlik kurallarına dikkat edilmiyor. Özellikle erkek çalışanların kıyafetleri oldukça kirli. Pantolonların ve tshirtlerin üzerinde lekeler ve kirler var. Paçalarını hiç söylemiyorum, pislik içinde. Bazılarının paçaları yere değiyor. Bu elemanlar tuvalete felan da giriyorlar. Üstüne başına dikkat etmeyenlerin müşterilere çıplak elleri ile menü hazırlaması midemi bulandırdı. Gün içerisinde yoğun koşuşturma yüzünden ellerini yıkadıklarını hiç sanmıyorum. Bunu nasıl görmezden geliyorlar ve dikkat etmiyorlar anlamıyorum. Mutfakta çalışan bazı elemanlar eldiven kullanmıyor. Mağaza müdürünün bu tür şeylere dikkat etmesi gerekiyor. Siparişimi almadan uzaklaştım. Daha önce virüslü et çıktığında bir süre ara vermiştim. Ama artık görmek bile i

Üstüne Zeynep yazınız

Resim
“Aşk bir askerin sivil elbiseleri gibidir. Giymek için zamana ihtiyacı vardır.” Üzerime giyecek adam gibi bir şey bulmakta zorlandığım için giyim konusunda Afrika ülkelerinden bile gerideyim. Acil giysi ihtiyacımı karşılamak için Şaban Giyim, Sevalguy gibi dünyaca ünlü markaların mağazasının önünden geçtikten sonra Colin’s şubesine girdim. Bence mağazalarda bayan reyonları giriş katta değil üst katta olmalı. Gün boyunca mağaza mağaza dolaşan bayanlar merdivenleri inip çıkarak zayıflar ve hiç farkında olmadan kilo verirler. Fakat bazen hayatta her şey istediğiniz gibi olmuyor. Bu yüzden kafamda deli sorularla birlikte üst kata çıkıp neler olduğuna bakmaya başladım. Yeni sezonda başlayan yeni diziler gibi çok harika ürünler vardı. Mağazanın dört bir yanını, üstünü ve altını dolaştıktan sonra harika bir t-shirt gördüm ve beğendim. Elimde t-shirt, tam merdivenlerden aşağıya inmek üzereydim ki bana giyinmemde yardımcı olan Zeynep kod adlı reyon görevlisi “bir dakika, bir dakika” di