Kayıtlar

İnsanlar sizi desteklediler değil mi?

Yapmak istenen şey üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi hepsi anlaşıldı. Bir gün öncesinden “Demoktarik bir ülkede yaşıyoruz, grev bizim yasal hakkımız.” diyerek üzüm yemek istediklerini söyleyen memurların büyükbaşları, grev günü “Yasal hakkını kullanıp grev yapmak istemeyen” arkadaşları ile kavga edince asıl amaçlarının bağcıyı dövüp olay çıkarmak olduğu anlaşıldı. O gün ben evden dışarıya hiç çıkmadım. Bu yüzden karşılaştığım bir problem de olmadı. Şimdi grev yapanlara sormak istiyorum: Madem grev yapıyorsunuz o halde neden işe geldiniz? Adam grev yapıyor. Madem grevdesin ya çık sokağa bağır, yada git evinde otur. İşe niye geliyorsun be adam. Madem işe geldin niye çalışmak isteyen arkadaşlarını engelliyorsun. Kendine tanıdığın hakkı neden birlikte çalıştığın arkadaşına tanımıyorsun. Alkış aldınız mı? Arkadaşlarının ellerini tutanlar, araçlardan indirenler, bağıranlar, peşinden koşanlar. Bunlar sanki memur değil, okul bahçesinde yerden yüksek oynayan ilkokul çocukları. Bayram öncesi

34 DR 6872 – Demek Sağlık Müdürlüğü demek yetiyor

Öğrenmenin yaşı yok diye bunun için demişler sanırım. Anayasa karşısında insanlar eşit olsada günlük yaşamda insanlar eşit değil. İşte buna bir örnek hastane bahçesinde yaşandı. Yukarıda plakası yazılı olan araç, ambulans ve hasta nakil araçlarına ayrılan özel bölüme parketti. Tabiki burası hastanenin kapısına en yakın nokta. Eşekler gibi Beyefendi arabasını 50 metre ilerideki otoparka bırakamazdı. Çünkü onun üzerinde yılbaşında marketlerde satılan hindilerin üzerine yapıştırılan etiketlerden vardı. Arabayı özel alana parkedince güvenlik görevlilerinden biri hızlıca oraya geldi. Beyefendimiz sanki eşekmiş gibi hep aynı şeyi sayıklıyordu: Sağlık Müdürlüğü Hastane değil, sanki otel Güvenlik görevlisi oraya araba park edemeyeceğini ve o bölgenin ambulanslara ait olduğunu söyleyemedi. Çünkü lafa başlayamadan Beyefendimiz sürekli Sağlık Müdürlüğü diye sayıklıyordu. Araçtan anne ve babasını indiren Beyefendimiz, sanki tatil yaptığı otelin bahçesine araba parketmiş gibi sallana sallana içeriy

Bu Kütahya Astur meselesi iyice uzuyor

Yıllar önce Kütahya Astur firması ile yaptığım bir yolculukta başımdan geçenleri anlatmıştım. O günden sonra yazmış olduğum bu yazıya bir çok yorum geldi. Kimileri yolculuk esnasında yaşadığım sıkıntılara hak verdi kimileri itiraz etti. Son günlerde de yine hareketlenme başladı. Artık benim yazdıklarıma değil, yorum yazanlara cevaplar verilmeye başlandı. İste o yazı ve yorumları: Kütahya Astur otobüsünde rezillik dağıtıyorlar Yazıyla ilgili diğer yazılar: Kütahya Astur rezilliğine yeni yorum geldi Kütahya Astur çılgın muavin dedi ki

Alın bunu!

İstanbul’a yağmur yağıp arap kızının camdan baktığı günlerdi. Dayanıklı ev aletleri alışveriş merkezinde Türkiye maçını izledikten sonra eve dönmek için yola çıktık. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Adımlarımla birlikte hızlanan yağmur, saçımın telinden ayağımın en favori parmağına kadar ulaşmış, tüm vucudumu işgal etmişti. Yolu kapatmışlar Artık hem iç dünyamda hem de dış dünyamda sırılsıklam olmuştum. Arabaya binip eve doğru yol almaya başladım. Uzun sürdü biraz fakat artık çok az kalmıştı. 1-2 sokak sonra eve ulaşacağım derken onlarca polisin yolu kapattığını ve arabaları durdurduğunu gördüm. Kafa pencereden içeriye Normal olarak beni de durdurdualar. Kafasını arabanın camından içeri sokup “Kimliğiniz lütfen?” diyen görevliye aynı şekilde kafamı dışarı çıkarıp ehliyetimi uzattım. “Hayır kimliğinizi istiyorum.” dedi. Kimliğimin üzerimde olmadığını söylediğimde, tek bir cümle ile beni birazdan çekilecek olan komedi filminin başrol oyuncusu yaptı: “Alın bunu!” Film başlıyor Arabamı hem

Sen kimsin Selman?

Yağmurlu bir Haziran gecesi Londra’da doğdu. Doğar doğmaz kalem, kağıt ve hesap makinesi istediği rivayet edilir. 2 yaşında toplamayı ve çıkarmayı, 3 yaşında çarpım tablosunu (9′lara kadar karışık), 5 yaşında Periyodik cetveli, 10 yaşında ise Oto Tamir ve Bakım cetvelini öğrenmiştir. Londra Chelsea kolejinde en ön sırada oturan ve çok başarılı bir öğrenci olan Selman, okulunu ilk 11’de bitirmiş ve karne hediyesi olarak ailesinden Mac Book Air almıştır. Öğretmenlerinin, arkadaşlarının ve mahalle baskısının etkisiyle müdür beyin odasına önünü iliklemeden girmiş ve tastiknamesini alarak Türkiye’ye gelmiştir. Yanlış zaman, yanlış insan, kış güneşi ve yanlış tercih sebebiyle hayatında kaydırma yaptığı üniversiteye, kuyruğa kaynak yaparak girmek durumunda kalmıştır. Boş zamanlarında okula uğrayan Selman, eğitim hayatının son bulup otobüslere tam bilet atmamak için elinden geleni yapmaktadır. Teknolojiye olan ilgisi onu insanlardan uzaklaştırmış, en iyi arkadaş dokunmatik ekranı olandır diyer

Mum gibi

Resim
İnsanların benim yüzümden mutlu olduklarını gördükçe şaşırıyorum. Benimle benzer sıkıntıları yaşayan arkadaşıma, onu düştüğü yerden kaldırıp uçuracak kadar yardımcı olabilirken, sıra bana geldiğinde hiçbir çıkar yol bulamıyorum. Hayat mı zor, yoksa hayatı zorlaştıran ben miyim? İnsanların ihtiyacı olan şeyleri onlara sağlayıp hayran sayfama üye eklerken, kendime hayran olamadım. Hediyeler arasında... Mum gibi hissediyorum kendimi. Herkese ışığım var ama kendime yok. Bir doğum günü partisinde söndürülmeden önce dilek tutan, hediyeler arasında seneminde olduğunu sanan ve bu yüzden yanmaya razı olan zayıf bir mum gibi. Tekrar yakıyorlar Belki de insanları anladığım için yanıyorum. Ben yandıkça gülümsemeler çoğalıyor, alkış sesleri artıyor. Gözlere ışıltılar saçıyorum. Beni söndürmek için nefeslerini sonuna kadar çekip üflüyorlar. Sönüyorum. Ama tekrar yakıyorlar. Sonra tekrar sönüyorum. İnsanların güldüklerini görebilmek için yanıp tükenmeye razıyım. Ben de güleceğim Bakalım, eğer boyum k

Bizim yeğen, “Sürme çekerken gözünü incitti.”

Allah kimseyi hastanelere hasta olara düşürmesin. Geçen gün anneannemi götürmüştüm. Oradaki insanların hallerini görünce unuttuğum bazı şeyleri yeniden hatırladım. Ben en çok düşünebildiğim için şükrediyorum. Annesinin sürdüğü tekerlekli sandalyede bile zor oturan zihinsel engelli bir çocuk gördüm. Çocukla birlikte halime ne kadar az şükrettiğimi de gördüm. Anneannem doktorun odasına girince ben de koridorda biraz yürümeye başladım. Boş olan sandalyelerden birine oturdum. Yanında refakatçisi de olsa içeriye sadece bir kişinin girebildiği bir polikliniğin önüne oturuyordum. Ayrıca içeri giren kişinin arkasından da kapıyı kilitliyorlardı. Sen de mi? Yanımda bekleyen teyzelerden biri “Sen de mi gireceksin?” diye bir soru sorunca, ilkokula yeni başlayan bir çocuk gibi ağlamaklı olarak “Hayır” cevabını verdim. Artık benim için cevabı önemli olan tek bir soru vardı, o da: “Ben nerede oturuyorum?” Kafamı çevirip kapının yanına baktığımda Göz Acil yazıyordu. Avea aboneleri gibi Oh be çektikt