Kayıtlar

Evladım nereye gidiyorsun?

“Yarım kalmış oyunları ben bitiririm.” Üniversite hayatımın ilk yılları öğrenci denilen kavramı anlamak ile geçtiğinden dolayı arkadaşlarımla birebir iletişim kurmaz onları uzaktan takip ederdim. Sınıfta kimseyle konuşmaz, kimseye sıkıntılarımı ve sevinçlerimi anlatmazdım. Bu yüzden derslerle ile ilgili bir gelişme olduğunda en son ben duyardım. İlk üç sene birinci sınıfı tekrarladığımdan artık okulda gördüğüm herkesi tanıyordum. Tek karıştırdığım şey hangileri ile şuan aynı dersleri aldığımdı. Sınav haftası benim için hep problemli geçerdi. Kimseden not isteyemezdim. Kimseden geçmiş yıllara ait sınav sorularını alamazdım. Sınav günü hangi sınıfta sınava gireceğimiz yarım saat önceden belli olur ve hoca panoya asardı. Buna göre herkes bir yerlere dağılırdı. Panonun önleri çok kalabalık olduğundan oraya gitmek yerine uzaktan izlemeyi tercih ederdim. Bir gün İngilizce sınavına girecektik. Sınav saat 11:00’deydi. Okula geldim ve panonun yakınında beklemeye başladım. Kısa süre içeris

Virüs üretim merkezi: Burger King

Üsküdar Meydan Burger King şubesindeki çalışanları görmelisiniz. 6 ay süreli ağır maddeleri bulunan çalışma sözleşmelerinin pişmanlıkları yüzlerinden okunuyor. “Sipariş veremeyen var mı?” bağrışmaları arasında sipariş verip beklemeye başladım. Şubede temizlik kurallarına dikkat edilmiyor. Özellikle erkek çalışanların kıyafetleri oldukça kirli. Pantolonların ve tshirtlerin üzerinde lekeler ve kirler var. Paçalarını hiç söylemiyorum, pislik içinde. Bazılarının paçaları yere değiyor. Bu elemanlar tuvalete felan da giriyorlar. Üstüne başına dikkat etmeyenlerin müşterilere çıplak elleri ile menü hazırlaması midemi bulandırdı. Gün içerisinde yoğun koşuşturma yüzünden ellerini yıkadıklarını hiç sanmıyorum. Bunu nasıl görmezden geliyorlar ve dikkat etmiyorlar anlamıyorum. Mutfakta çalışan bazı elemanlar eldiven kullanmıyor. Mağaza müdürünün bu tür şeylere dikkat etmesi gerekiyor. Siparişimi almadan uzaklaştım. Daha önce virüslü et çıktığında bir süre ara vermiştim. Ama artık görmek bile i

Üstüne Zeynep yazınız

Resim
“Aşk bir askerin sivil elbiseleri gibidir. Giymek için zamana ihtiyacı vardır.” Üzerime giyecek adam gibi bir şey bulmakta zorlandığım için giyim konusunda Afrika ülkelerinden bile gerideyim. Acil giysi ihtiyacımı karşılamak için Şaban Giyim, Sevalguy gibi dünyaca ünlü markaların mağazasının önünden geçtikten sonra Colin’s şubesine girdim. Bence mağazalarda bayan reyonları giriş katta değil üst katta olmalı. Gün boyunca mağaza mağaza dolaşan bayanlar merdivenleri inip çıkarak zayıflar ve hiç farkında olmadan kilo verirler. Fakat bazen hayatta her şey istediğiniz gibi olmuyor. Bu yüzden kafamda deli sorularla birlikte üst kata çıkıp neler olduğuna bakmaya başladım. Yeni sezonda başlayan yeni diziler gibi çok harika ürünler vardı. Mağazanın dört bir yanını, üstünü ve altını dolaştıktan sonra harika bir t-shirt gördüm ve beğendim. Elimde t-shirt, tam merdivenlerden aşağıya inmek üzereydim ki bana giyinmemde yardımcı olan Zeynep kod adlı reyon görevlisi “bir dakika, bir dakika” di

Müsahipzade Celal tiyatrosu Kargaşa oyunu

Resim
Bunalıma girmek üzereyken son çare olarak yaptığım şey tiyatroya gitmektir. Hayat zaten bir oyun ve oyalanmadan ibaret olduğu için, her anımızı sahnedeki oyuncu gibi yaşadığımızı düşünürüm. Oyunculuk benim her zaman ilgimi çekmiş olsa da, yabancı insanlara karşı alışma sürecim uzun sürdüğü için izleyici olarak kalmama neden olmuştur. Fakat dediğim gibi zaten hayat bir tiyatro sahnesi olduğundan 26 yıldır tek kişilik oyun oynamaktayım ve alışmam gereken bir yönetmen veya oyuncu arkadaşım yok. Cami yapacaklar söylentisi Yenilemek için yıkıldığında, hemen yanı başında tarihi bir cami olmasına rağmen, amacı bağcıyı dövmek olan kişiler tarafından “Cami yapacaklar” söylentisi çıkarılan ve bu duruma sanatsever olarak tanımlanan birçok kişinin bilinçsizce tepki göstermesine neden olan Üsküdar’daki Müsahipzade Celal tiyatrosunda Kargaşa isimli oyuna gittim. Oyuncuymuş gibi heyecanlanıyorum Oyunda 5 kadının geçmişe yönelik özlemleri anlatılıyordu. Gençliğini özleyen, sevgilisini özleyen,

Sultanahmet Edebiyat Kıraathanesinde azarlama tatlısı yedim

Resim
Sınavlardan önce son Pazar gününü de kullanmak için siyahi arkadaşımla birlikte Sultanhamet’e gittik. Yemeğimizi Tarihi Hacı Osman Dönercisi 'nde yedikten sonra Ayasofya’nın kapısından içeri bakıp tramvay durağının hemen karşısındaki bu ilginç mekana girdik: Edebiyat Kıraathanesi Gerçek Kıraathane burası Günümüzde kıraathaneler, genellikle işsiz ve emekli insanların vakit öldürmek için kullandıkları, taş ve kağıt oyunları oynadıkları bir yer olduğu için kafenin içinde bir kütüphane olması çok dikkatimi çekti. Aslında “kıraathane” kelimesinin doğru karşılığı olan mekan burasıydı. Şuan her sokak başında yer alan kıraathanelerin, kıraatle bir ilgisi olmadığını biliyoruz. Herkesin elinde bir kitap Kapıda işletmenin sorumlusu bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı ve bize lokum ikram etti. Onun bu güleryüzlü tavrı karşısında etkilendim ve güzel bir yere geldiğimizi düşündüm. İçeriye doğru ilerlediğimde sağa ve sola açılan farklı tarzlara sahip mekanların olduğunu gördüm. Bir taraf

Bana 3 bin çay

Resim
Lisedeyken okul bahçesinde iki kantin vardı. Birinde sadece çay ve simit, diğerinde ise tezgahın üzerinde farelerin dolaştığı, ekmeklerin içinden pislik çıktığı, sosis ve salamların domuz etinden yapıldığı iddia edilen (her lisede aynı muhabbet) bir kantin vardı. O zamanlar ben bu iki kantini fakir kantini ve zengin kantini olarak adlandırmıştım. Kutu kola o zamanlar benim için bir araba anahtarı gibiydi. Tabi soylu bir aileden geldiğim ve bir oturuşta iki-üç baba parası yiyebildiğim için genellikle zengin kantininde takılıyor, arkadaşlarıma kutu kolalar ısmarlıyor ve nedense o kutunun elimde olmasından dolayı kendimde büyük bir güven hissediyordum. Kutu kola o zamanlar benim için bir araba anahtarı gibiydi. hep kalaba hep kalaba Zengin olsun, fakir olsun iki kantinin de önü, Kadıköy Salı pazarında ucuz iç çamaşırı satan bir tezgahın önü gibiydi. Öğrenciler sanki maaşlı çalışıyor orada, hep kalaba hep kalaba. Kantinin penceresi HTC Wildfire S’in ekranı ile aynı boyuta s

Kılımı kıpırdatamıyorum

Resim
Saat 01:30’daki Katil Koyun Antayla otobüsüne bindiğimde her iki yolcudan birinin Galatasaraylı olduğunu gördüm. Sarı kırmızı atkılar, montlar, bereler, şişeler, gişeler ve bişeler... 28 numaralı kampanyalı koltuğa oturmak için arkaya doğru ilerledim. Yan koltukta uyuyan bir Galatasaray taraftarı vardı. Pencere kenarına geçmek için öncelikle onu geçmem gerekiyordu. Uyanması için bir kaç kez kolundan hafifçe dürttüm. Tamam biraz da çimdikledim. Fakat buna rağmen eleman “kılını bile kıpırdatmadı”. Gerçi ben de kıllarımı kıpırdatamıyorum ama bu başka. Çok ağır bir uykusu vardı. Öyleki çok yavaş nefes alıyor ve veriyordu. 1 saat öncesinden uyumasına rağmen gözleri tam olarak kapanmamıştı. Ağır yani. Uyanmadığını görünce kolunu daha şiddetli bir şekilde sallamaya, ona sanki bir Şahin’in içerisinde yolculuk yapıyormuş havası vermeye çalıştım. Galatasaray’ın kazanması ile birlikte stat içerisinde ve maç esnasında salıncak gibi sallandığını hatırlayınca artık “aklımın iplerin