Kayıtlar

İlkokullarda el yazısı kaldırılsın

Anlamak da zorluk çektiğim konulardan biri de bu ilkokullardan gösterilen el yazısı meselesi. Öncelikle buna neden el yazısı denildiğini bilmiyorum. Burada tanımlama hatası olduğunu düşünüyorum. Mesela duvarda gördüğümüz bir yazı için duvar yazısı deriz. Alında görülen yazıya da alın yazısı denir. Bu durumda el yazısı dememiz için, yazının elimize yazılması gereklidir. Haksız mıyım? Diğer bir tanımlama Kabul edelimki yazıyı elimizle yazdığımız için buna el yazısı denilmiş olsun. Fakat bunu anlamak daha zor. Sanki normal öğretilen yazıyı kulaklarımızla yazıyoruz. Normal yazı el yazısı olarak geçmezken, el yazısı diye tanımlanan yazı neden el yazısı ismini taşıyor? Milli Eğitim Bakanlığına soru Bu tanım karmaşasını gösterdikten sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bir sorum olacak. Siz bana ve tüm Türk Gençliğine, bu yazıyı öğrenmeleri için müfredatta yer verdiniz. Fakat ben bugüne kadar bu yazı çeşidini kullandığımız bir yer göremedim. Kimse bana “Bu olmamış, bunu el yazısı ile yazman

Hızlı Tren bu haliyle çok anlamsız

TCDD’nin son 6 senede hayata geçirdiği projeler gerçekten güzel. Fakat bu projelerin oturması için birkaç yüzyıl daha beklememiz gerekiyor sanırım. Hızlı Tren’in anlamsız olmasından önce anlatmak istediğim bir şey var. Tren saatleri 1 saat ileri alınsın Yolculuk için bilet alıyorsunuz ve trenin geliş saati ve yolculuk süresi biletinizin üzerinde yazıyor. Fakat bu güne kadar bu saatlerin tuttuğunu hiç görmedim. İstasyondaki görevliler hangi trenin ne zaman geleceğini biliyorlar. Mesela 9 Eylül ekspresi hep 1,5-2 saat geç geliyor. Doğu trenlerine saatinde binmek hayal. Biletin üzerinde yazan saatleri 1 saat ileri almaları gerekli. Yoksa garlarda evsizlerle birlikte saatlerce beklemek zorunda kalıyorsunuz. Hızlı Tren meselesi Her trenin bir rütbesi var ve yollar sınırlı olduğu için trenler geçiş önceliğine göre hareket ediyor. Hızlı Trenin gelmesiyle birlikte en kral bildiğimiz Fatih ve Başkent ekspresleri bile Hızlı Trene saygıda kusur etmiyorlar. Ben geçen gün İzmir 9 Eylül Ekspresi ile

Herkes biliyor bir Adalet Bakanı bilmiyor

Bu Ergenekon davası başladığından beri bazı çevrelerin anlamamakta ısrar ettiği bir şey var. Yasama, Yürütme ve Yargı organları birbirinden bağımsızdır. Yargı kararını vermeden devam eden süreç hakkında sonuç çıkarmak suçtur. Ergenekon davası bitmedi. Gözaltına alınan ve mahkemesi devam eden kişilere suçlu diyemeyiz. Savcılar ve hakimler görevlerini iyi biliyorlar ve yapıyorlar. Karar açıklandığında kim suçlu kim haklı anlaşılacaktır. Ergenekon’da hükümet cephe olarak gösteriliyor Kırtasiyeden topladığı dosyalarla birlikte adliye saraylarında konaklamayı seven ve yargıya olan güvenini her seferinde dile getiren Baykal’ın, anlamamak da ısrar edenlerin başında gelmesi ilginç. Bunu neden yaptığını da tahmin etmek zor değil. Savcılardan birinin kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmasını bekliyor. Böylece bu süreci kendi yönüne de çevirecek ve AKP’yi hedef olarak gösterecek. Adalete, yargıya, hakimlere ve savcılara saygılı olun Bazı insanlar Ergenekon davasını hükümetin yürüttüğünü sanıyo

Biraz da Çağdaş Yaşama arkadaş

Doğan’a, televizyonlarına ve gazetelerine acımamak elde değil. Çağdaş Yaşam gözaltına alındığından beri, lafı anladıkları yerlerini yırtarcasına masal haberler yazıyorlar. Gözaltı olayının ilk günü yapılan habere yılın ödülünü vermiştik. Fakat bugün daha güzeli vardı. Gözaltı nedeniyle öğrencilerin bursu verilemiyormuş. Anlattığı masallarda, baba beni okula gönder animasyonunu da kullanarak maliyeden içtiği hoşafın acısını çıkarmaya çalışıyor. Burs listeleri bakkal defteri gibi Listeye el konuldu ve isimler araştırılıyor. Eğer burs alan öğrencilerin bilgilerini içeren bir başka liste yok ise Çağdaş Yaşam, bakkal sistemi ile yönetiliyor demektir. Defteri kaptırırsan herkesin borcu silinir hesabı. Ama mesele bu da değil. Burslar banka hesabı üzerinden otomatik ödeme ile gönderiliyor. Ama haberi hazırlayan hassas beyinler, binlerce öğrencinin burs aldığı derneğin bankaya gidip sıra numarası alarak, polis tarafından el konulan listeyi de yanında götürüp, öğrencilerin hesabına tek tek para

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başını göğe yükseltiyor

Son zamanlarda en çok konuşulan konulardan biri de bu: AKParti dış politikada göstermiş olduğu performans ile Türkiye’nin etkinliğini en üst seviyeye çıkarmış ve ülkemize duyulan saygıyı ve önemi artırmıştır. Davos Dersi ve Nato’daki sekreterliklerin alınması ile başımız göklere değecek kadar yükseldi. Haklılar, gerçekten de başımız en çok Erdoğan döneminde yükseldi ama aynı zamanda başımız en çok da Erdoğan döneminde yerin dibine girdi. Bildiklerinizi hatırlamak da faydalıdır. Tarih: 4 Temmuz 2003 Yer: Irak - Süleymaniye Olay: Türk Askerinin başına çuval geçirildi

Çağdaş Yaşama Engel haberine yılın ödülü

Bugün KanalD’de çok harika bir haber vardı. “Başörtüsünü ancak kafam kel olursa takarım.” diyen ve hastalığından dolayı saçları dökülüp başörtüsü takmak durumunda kalan Türkan Saylan’ın evinde arama yapılması Çağdaş Yaşama Engel olarak pazara sunuldu. Ergenekon meselesinde Akp’yi karşı safa, kendilerini de Ergenekon safına koyanları anlamak mümkün değil. Sinek vızıltısından bahane üretip irtica hortladı diyen hassas beyinlere sormak lazım: Yerin altından bir orduyu donatacak miktarda silah çıkmasına rağmen, üst düzey komutanların, devlet adamlarının, bürokratların, hakimlerin, savcıların ve gazeteciler hakkında Ergenekon örgütüyle ilgili bağlantılar bulunmasına rağmen, darbe günlüklerini, suikast planlarını, ses kayıtlarını hiçe sayıp, görmezden gelip bu oluşumu savunmak hangi zekanın bir ürünü? Bunca şey sonrasında Ergenekon yalan demek hassas beyinlerin işi. Bir suçu yok kabul etmek, suçluluk psikolojisinin gereğidir. Her suçlu sorgulandığında “Ben masumum.” der. Bunlarınki de o h

Başkent Üniversitesi öğrencileri ilkokul çocukları gibi

Bugün haberlerde komik bir görüntüyle karşılaştım. Başkent Üniversitesinden bazı öğrenciler, rektör Mehmet Haberal’ın Ergenekon örgütü ile ilgili olarak gözaltına alınması ile ilgili gösteri düzenliyorlardı. Gösteride haberciler tarafından mikrofon uzatılan bir öğrenci aynen şunları söyledi: “Rektörümüz gözaltında olduğundan derslerimize ara verdik. Rektörümüzü geri istiyoruz, onu bıraksınlar.” En son ilkokulda duymuştum bu sözleri. “Öğretmenimizi istiyoruz.” diye ağlıyorduk. Ama biz öğretmenimizi, adı örgüt ile yan yana gelip gözaltına alındı diye değil, başka okula gitme durumundan dolayı istiyorduk. Gösteriye katılan kişilerin %95’i o güne kadar rektör kimdir ne yapar diye sormamış ve daha canlı olarak rektörü bile görmemişlerdir. Rektörün gözaltına alınması dersleri neden etkileyecek? Size rektör mü ders anlatıyordu? Yoksa her sabah kampüste tek sıraya geçip rektörün konuşmasını mı dinliyordunuz? Ama sizinde oraya birileri tarafından sürüklendiğiniz belli. Orada bağıran hassas beyi