Kayıtlar

Üstüne Zeynep yazınız

Resim
“Aşk bir askerin sivil elbiseleri gibidir. Giymek için zamana ihtiyacı vardır.” Üzerime giyecek adam gibi bir şey bulmakta zorlandığım için giyim konusunda Afrika ülkelerinden bile gerideyim. Acil giysi ihtiyacımı karşılamak için Şaban Giyim, Sevalguy gibi dünyaca ünlü markaların mağazasının önünden geçtikten sonra Colin’s şubesine girdim. Bence mağazalarda bayan reyonları giriş katta değil üst katta olmalı. Gün boyunca mağaza mağaza dolaşan bayanlar merdivenleri inip çıkarak zayıflar ve hiç farkında olmadan kilo verirler. Fakat bazen hayatta her şey istediğiniz gibi olmuyor. Bu yüzden kafamda deli sorularla birlikte üst kata çıkıp neler olduğuna bakmaya başladım. Yeni sezonda başlayan yeni diziler gibi çok harika ürünler vardı. Mağazanın dört bir yanını, üstünü ve altını dolaştıktan sonra harika bir t-shirt gördüm ve beğendim. Elimde t-shirt, tam merdivenlerden aşağıya inmek üzereydim ki bana giyinmemde yardımcı olan Zeynep kod adlı reyon görevlisi “bir dakika, bir dakika” di

Müsahipzade Celal tiyatrosu Kargaşa oyunu

Resim
Bunalıma girmek üzereyken son çare olarak yaptığım şey tiyatroya gitmektir. Hayat zaten bir oyun ve oyalanmadan ibaret olduğu için, her anımızı sahnedeki oyuncu gibi yaşadığımızı düşünürüm. Oyunculuk benim her zaman ilgimi çekmiş olsa da, yabancı insanlara karşı alışma sürecim uzun sürdüğü için izleyici olarak kalmama neden olmuştur. Fakat dediğim gibi zaten hayat bir tiyatro sahnesi olduğundan 26 yıldır tek kişilik oyun oynamaktayım ve alışmam gereken bir yönetmen veya oyuncu arkadaşım yok. Cami yapacaklar söylentisi Yenilemek için yıkıldığında, hemen yanı başında tarihi bir cami olmasına rağmen, amacı bağcıyı dövmek olan kişiler tarafından “Cami yapacaklar” söylentisi çıkarılan ve bu duruma sanatsever olarak tanımlanan birçok kişinin bilinçsizce tepki göstermesine neden olan Üsküdar’daki Müsahipzade Celal tiyatrosunda Kargaşa isimli oyuna gittim. Oyuncuymuş gibi heyecanlanıyorum Oyunda 5 kadının geçmişe yönelik özlemleri anlatılıyordu. Gençliğini özleyen, sevgilisini özleyen,

Sultanahmet Edebiyat Kıraathanesinde azarlama tatlısı yedim

Resim
Sınavlardan önce son Pazar gününü de kullanmak için siyahi arkadaşımla birlikte Sultanhamet’e gittik. Yemeğimizi Tarihi Hacı Osman Dönercisi 'nde yedikten sonra Ayasofya’nın kapısından içeri bakıp tramvay durağının hemen karşısındaki bu ilginç mekana girdik: Edebiyat Kıraathanesi Gerçek Kıraathane burası Günümüzde kıraathaneler, genellikle işsiz ve emekli insanların vakit öldürmek için kullandıkları, taş ve kağıt oyunları oynadıkları bir yer olduğu için kafenin içinde bir kütüphane olması çok dikkatimi çekti. Aslında “kıraathane” kelimesinin doğru karşılığı olan mekan burasıydı. Şuan her sokak başında yer alan kıraathanelerin, kıraatle bir ilgisi olmadığını biliyoruz. Herkesin elinde bir kitap Kapıda işletmenin sorumlusu bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı ve bize lokum ikram etti. Onun bu güleryüzlü tavrı karşısında etkilendim ve güzel bir yere geldiğimizi düşündüm. İçeriye doğru ilerlediğimde sağa ve sola açılan farklı tarzlara sahip mekanların olduğunu gördüm. Bir taraf

Bana 3 bin çay

Resim
Lisedeyken okul bahçesinde iki kantin vardı. Birinde sadece çay ve simit, diğerinde ise tezgahın üzerinde farelerin dolaştığı, ekmeklerin içinden pislik çıktığı, sosis ve salamların domuz etinden yapıldığı iddia edilen (her lisede aynı muhabbet) bir kantin vardı. O zamanlar ben bu iki kantini fakir kantini ve zengin kantini olarak adlandırmıştım. Kutu kola o zamanlar benim için bir araba anahtarı gibiydi. Tabi soylu bir aileden geldiğim ve bir oturuşta iki-üç baba parası yiyebildiğim için genellikle zengin kantininde takılıyor, arkadaşlarıma kutu kolalar ısmarlıyor ve nedense o kutunun elimde olmasından dolayı kendimde büyük bir güven hissediyordum. Kutu kola o zamanlar benim için bir araba anahtarı gibiydi. hep kalaba hep kalaba Zengin olsun, fakir olsun iki kantinin de önü, Kadıköy Salı pazarında ucuz iç çamaşırı satan bir tezgahın önü gibiydi. Öğrenciler sanki maaşlı çalışıyor orada, hep kalaba hep kalaba. Kantinin penceresi HTC Wildfire S’in ekranı ile aynı boyuta s

Kılımı kıpırdatamıyorum

Resim
Saat 01:30’daki Katil Koyun Antayla otobüsüne bindiğimde her iki yolcudan birinin Galatasaraylı olduğunu gördüm. Sarı kırmızı atkılar, montlar, bereler, şişeler, gişeler ve bişeler... 28 numaralı kampanyalı koltuğa oturmak için arkaya doğru ilerledim. Yan koltukta uyuyan bir Galatasaray taraftarı vardı. Pencere kenarına geçmek için öncelikle onu geçmem gerekiyordu. Uyanması için bir kaç kez kolundan hafifçe dürttüm. Tamam biraz da çimdikledim. Fakat buna rağmen eleman “kılını bile kıpırdatmadı”. Gerçi ben de kıllarımı kıpırdatamıyorum ama bu başka. Çok ağır bir uykusu vardı. Öyleki çok yavaş nefes alıyor ve veriyordu. 1 saat öncesinden uyumasına rağmen gözleri tam olarak kapanmamıştı. Ağır yani. Uyanmadığını görünce kolunu daha şiddetli bir şekilde sallamaya, ona sanki bir Şahin’in içerisinde yolculuk yapıyormuş havası vermeye çalıştım. Galatasaray’ın kazanması ile birlikte stat içerisinde ve maç esnasında salıncak gibi sallandığını hatırlayınca artık “aklımın iplerin

Peygamber ocağında at ve domuz eti

Resim
Her ne kadar peygamber ocağı olarak adlandırılsa da, sakallı olan babalarımızın sosyal tesislere alınmadığı, başı kapalı olan annelerimizin tören alanlarından uzaklaştırıldığı, eşlerimizin fişlendiği bir ordumuz var. Aynı zamanda bu uygulamayı sürdürenlerin, şehit cenazelerine katılıp başı kapalı olan annelerimize ve sakallı olan babalarımıza destek olma yarışında olduklarını da görüyoruz.  Namaz kılmak ve Kur’an okumanın yasak olduğu başka bir peygamber ocağı yoktur. Ya da onların peygamber diye bahsettikleri kişi ile bizim Peygamber olarak bildiğimiz aynı değil. Edirne-Keşan'daki 4'üncü Mekanize Piyade Tugayı'nda tüketilen gıdalar askeriyenin laboratuvarlarında incelendi ve hazırlanan raporda çarpıcı bilgilere yer verildi. Ayrı ayrı numune alınarak üç kez yapılan testler, hamburger, tost gibi ürünlerin içinde domuz ve at etinin bulunduğunu ortaya koydu. Rapor ilgili komutanlıklara ulaştırılmasına rağmen bu gıdaların tugayda satışı engellenmedi.

Hiddik, Hiddank

Resim
Takım sahada iken durum ne olursa olsun, sanki bir kahvede televizyonun tam önüne oturmuş, futboldan anlamadığı halde maç izlemek zorunda kalan biri gibi, 90 dakika boyunca karşılaşmayı izleyen bir teknik adam olarak tanıdım Hiddink’i. Zaten ismini söylerken bile böyle bir kasılma oluyor ağzımda. Aldığı paraların haddi hesabı yokken her kaybettiğimiz maç sonrası kendisini melek ilan etmesi de “işini bildiğinin” bir göstergesi. TFF 5 milyon Euronun hesabını versin Biliç gibi yerinde duramayan bir adamın yıllık kazancı sponsor gelirleri ile birlikte 160 bin Euro iken, bizim Hiddik (Bilerek böyle yazıyorum) yıllık 5 milyon Euro kazanıyordu. TFF bu paranın yüzde birini amatör bir takımın antrenörüne verse, adam milli takıma Hiddikin kattığının yüz katını katardı. Hiddik hadi bitti Şampiyonadan elenmemiz ile birlikte nasıl bir zeka ile yönetildiğini anlayamadığım TFF’nin kafası dank etmiş ve durum “Hiddik hadi bitti” ye getirilmiştir. Peki verilen bu kadar para ne olacak?